29. BÖLÜM

5.6K 449 38
                                    

Herkese merhaba, bir süredir bölüm beklediğinizi biliyorum ancak gerçekten şu sıralar yazmak benim için oldukça zor bir mesele haline geldi. Hastalıklar, şehitlerimiz derken psikolojim biraz fazla etkilendi.

Şehitlerimizin ruhu şad olsun, başımız sağolsun, gerçekten çok üzgünüm.

Bu sebeple sırf siz daha fazla beklemeyin diye kısa bir geçiş bölümü yazdım. Affedin, gerçekten yazacak gücüm yoktu. Çok verimli ve harika bir bölüm olmadı farkındaydım ama bir dahaki bölümün uzun olacağı teminatını veriyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.

Muammer Sun - Biz Atatürk Gençleriyiz

Gündoğdu marşı

[2. KISIM]

9. BÖLÜM

Yardımcım Saliha'nın getirdiği çayı yudumlarken, kan davası dosyası için Antalya'da yaşayan ailenin temsilci olarak gönderdiği Rıfat beyi bekliyordum. Aynı zamanda dün Berfin'le konuştuktan sonra Doğan'ın adli kaydını baştan gözden geçirmeye karar vermiş, Nazım başkomiserden istediğim dosyayı inceliyordum.

Elimde güçlü bir delil olmadığı müddetçe Doğan hakkında hiç bir şey yapamazdım. Berfin'den şikayette bulunmasını isteyip, Doğan'ı şimdi Nazım başkomiserin ekibiyle aldırabilir, gözaltında tutabilirdim fakat elimde bir şeyler olmadan yalnızca üç gün gözaltında kalırdı. İki üç avukat hamlesinde veya kefarette de Doğan'ı üç günlük gözaltı kararı bitecekti.

Bir şeyler gerekiyordu bana, Doğan'ın hakkında işlem başlatacağım bir şeyler... Eski dosyaları açmak tamamen saçmalık olurdu, işimi şansa bırakıp ayaklı bomba gibi gezen Doğan'ın bir şeyler yapmasını bekleyecektim mecburen.

Berfin'le bu konuyu daha fazla konuşup canını sıkmak istemediğim için, gerekli olduğu müddetçe Doğan konusunda konuşacaktım. Zaten kızın hayatı korku ve endişe üzerine ilerliyordu, bir de gergin olmasına gerek yoktu. En azından ben gerçekten bir şeyler yapana kadar, hastane ve ev arasında rahatça gidip gelecekti. Polis memurlarının gözetiminde tabi ki...

Nazım başkomiser bu konuda bir kez daha ricamı geri çevirmemiş, iki memur arkadaşı yönlendirmişti.

Kapı çalıp içeri Saliha girince, "Savcım, Rıfat Altun geldi efendim," dedi. Önümdeki dosyaları toplayıp bir kenara koyarken konuştum.

"İçeri al," dediğimde başını salladı ve hafifçe geri çekildi. İçeri orta boylarda, hafif seyrek saçlı bir adam girdi. Ellerini önünde kenetlemiş, omuzları hafif eğikti. "Buyurun Rıfat bey."

Saliha çıkarken, Rıfat bey elimle gösterdiğim gibi masamın önündeki boş sandalyelerden birine oturdu. "Allah sizden razı olsun, savcı hanım. Tahsin başsavcıyla konuştum, bundan öte siz ilgilenecekmişsiniz bu meseleyle. Kusura kalmayın, sizi de kendi meselemizle meşgul ediyoruz," diye söze başladı.

"Açık konuşmak gerekirse, Tahsin başsavcı rica etti diye değil şu aralar yapacak bir işim olmadığı için kabul ettim," diye açıksözlülükle konuştum, başını hafifçe salladı. Gözlüklerimi düzeltip devam ettim. "Neden diye sorarsanız, dava dosyası yıllar önce sizin yedi yıl hapis cezası almanızla kapanmış. Bizim yapacağımız bir şey kalmadı haliyle. Tahsin başsavcı eğer orta yolu bulmazsak işlerin daha da ileri taşınacağından endişe ediyor, sizde çok ısrarcı olmuşsunuz. Kendisinin ilgileneceği başka bir dosya olduğu için ben üstlendim. Elimden geleni yapacağımdan şüpheniz olmasın."

SEFİD Where stories live. Discover now