8

384 49 32
                                    

Gözlerini açıp bembeyaz tavanı gördüğünde, kendine gelmek için birkaç dakika bekledi. Neler olduğu bir bir aklına düşerken, hızla doğruldu. Hastanedeydi, ve herkes yanındaydı. Jimin'in son hali aklına gelince, kolundaki serumu söküp, ayağa kalkmaya çalıştı. Babası onu tutmaya çalışsa da, tek istediği Jimin'i görmekti.

Kılını kıpırdatacak hali yoktu, başı dönüyordu ve durmadan öksürüyordu. Kapıyı açıp, dışarı çıkarken, herkes durması için bağırıyordu. Dengesini kaybedip düştüğünde, etraftaki hemşireler ve insanlar yardım etmişti.

Zorla odaya kapatılırken, aklında sadece Jimin vardı. Çığlık atıp, ağlarken sadece Jimin'i düşünüyordu. Herkese deli gibi Jimin'i soruyordu, ama sanki anlaşmış gibi kimse cevap vermiyordu. Sonunda yatağa uzanıp, hıçkırırken odaya doktorun girmesiyle herkes geri çekildi.

"M. Jeon, ce n'est pas correct pour vous de vous lever en ce moment."
(Bay Jeon, şu an kalkmanız uygun değil.)

"Jimin'i istiyorum, iyi olup olmadığını söyleyin bari! Lütfen!"

Jungkook hâlâ ağlayarak Jimin'i istiyordu. Vücudu yorgunluktan ağrısada, deli gibi çırpınıyordu. Kimsenin cevap vermemesi daha da çıldırtıyordu. Başaramamış mıydı? Kendisi yaşarken sevdiği çocuğu kurtaramamış mıydı? Aklına gelen düşünceler başını döndürüyordu. Bir süre sonra çırpınmayı bıraktı. Artık sadece sarsılarak ağlıyordu.

"M. Park est bon en ce moment. Ce serait mieux si nous donnions de l'oxygène avec de la vapeur pendant quelques jours."
(Bay Park şu an iyi. Birkaç gün oksijen versek daha iyi olur.)

Duyduklarıyla şokla başını kaldırdı. Yaşıyor muydu yani? Birkaç saniye emin olmak için doktora baktı. Kafasını yatağa yaslayıp, tavana bakarken odadaki kimsenin sesi çıkmıyordu. Gözlerinden yaşlar tekrar tekrar akarken, kahkaha atmaya başladı. Delirmiş gibi gözüküyordu, delirmek üzereydi zaten.

Kendini zorlayarak ayağa kalktığında, artık kimse tutmuyordu onu. Annesi arkadan kendisine bakarken, bir kez daha anlamıştı onlar için ne kadar değersiz olduğunu. Ölmek üzereydi, ama annesi endişelenmemişti bile. Babası ise hâlâ buluşma mahvolduğu için sinirliydi.

Tam o anda, Jimin'in kaldığı odaya doğru adımlarken, karar verdi. Bundan sonra annesi olduğunu bir türlü hatırlayamayan kadını da, oğlunu kölesi sanan adamı da hayatından çıkaracaktı.

Jimin'in kaldığı odaya geldiğinde, kalbi heyecanla çarpıyordu. İçeri girip, kapıyı kapattı. Odada sadece ikisi vardı. Yatakta hareketsizce yatan çocuğa yaklaşırken, hiçbir ses çıkarmamak için elini ağzına kapatmıştı. Ağlarken vücudu sarsıldığı için canı acısa da, o Jimin uyanmasın diye uğraşıyordu.

Hâlâ aklına Jimin'in ateşlerin arasında uzanan hali geliyordu. Yandaki sandalyeye oturup, Jimin'in koluna tutundu. İkiside şans eseri yaşıyordu belki de. Eğer birkaç dakika daha geç kalsalardı ikiside çoktan ölmüştü. Eğer Jungkook, Jimin'i kapıya kadar getiremeseydi, çoktan ölmüşlerdi.

Yarım saat boyunca, gözünü hiç ayırmadan Jimin'e bakmıştı. Kolunda ve yüzünde sargı bezleri vardı. Her baktığında kendi canı acıyordu. Yüzündeki buhar maskesine, sargı bezine ve yer yer küçük çiziklere rağmen hâlâ çok güzeldi. Bunları düşünürken ellerinin arasında tuttuğu, minik el hareket etmişti.

Gözlerini kocaman açıp bir eline, bir de Jimin'e bakıyordu. Jimin gözlerini açmaya çalışırken, aynı zamanda sertçe öksürüyordu.

Jungkook doktor çağırmak için dışarı çıkmak istese de, Jimin kolunu sımsıkı tutmuştu. Jungkook ne yapacağını şaşırmış bir şekilde sağa sola dönüyor, elini kurtarmaya çalışıyordu. Kısa süre sonra doktor içeri girip, birkaç kontrol yapmıştı.

Lousanne Love~JikookWhere stories live. Discover now