12

381 48 63
                                    

Jungkook, Jimin'le güzelce ilgilendikten sonra kahvaltı masasına oturtmuş, güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Jimin uzun zaman sonra evinde olmanın verdiği mutluluğu sürekli gülümseyerek ve minik öpücüklerle belli ediyordu. Eh, tabii Jungkook'un da işine geliyordu.

Kahvaltıdan sonra kalkıp müzik eşliğinde evin tozlu ve dağınık her yerini temizlemişlerdi. Tabii bu olması gerekenden daha uzun sürmüştü çünkü, Jungkook alakalı alakasız her şarkıda Jimin'i bir dansa çekiyordu.

Şimdi ise Jimin'in en sevdiği yerde-balkonda-oturmuş, kahvelerini içiyorlardı. Jimin kafasını Jungkook'un göğsüne yaslamıştı, ve arada saçlarına konan öpücüklerle gülümsüyordu.

Aklına gelen şey ile hemen doğrulup, Jungkook'a baktı. Onun bu ani kalkışına anlamazca bakan Jungkook, elindeki kahveyi ortadaki minik sehpaya bırakmıştı.

Jimin aklına gelenlerle, telaşla Jungkook'a döndü. Jungkook yarın işe gidecekti. Elini, Jungkook'un koluna atıp, sıkıca tuttu. Onun bu hareketiyle korktuğunu anlayan Jungkook, daha da meraklanmıştı.

"J-jungkook...Sen...sen yarın gidecek misin?"

Jimin kısıkça sorarken, derin bir nefes aldı Jungkook. Jimin'in bu halini kabullenemiyordu. İlk tanıştıklarında ki gibi teleferikten korkmasını istiyordu. Yalnız kalmaktan değil.

Jimin'in önce alnına, sonra dudağına bir öpücük koyup, sarıldı Jungkook. Biliyordu ki, onu ancak bu sakinleştirirdi.

"Gideceğim sevgilim."

Jimin hâlâ bırakmadığı kolu daha fazla sıkınca, konuşmasına devam etti Jungkook.

"Ama sende benimle geleceksin."

Elbette Jungkook'ta korkuyordu. Değil Jimin'i saatlerce evde tek başına bırakmak, elinden gelse tuvalete bile birlikte girerdi.

Jimin duyduklarıyla, heyecanla kafasını kaldırıp Jungkook'a baktı. Jungkook, onun çalıştığı yeri çok sevdiğini biliyordu.

"Gerçekten mi?"

Jimin'in heyecanı sesine de yansıdığında, tekrardan alnını öpmüştü Jungkook.

"Gerçekten tabii ki. Sensiz gidebilir miyim hiç?"

Jimin kocaman gülümseyip, önüne döndü. Buraya gelirken bunları yaşayacağını asla düşünmüyordu. Her şey imkansız gibiydi.

Pişman mıydı? Belki.

Gitme şansı olsaydı, geri gider miydi? Asla.

Tüm kötü yaşantılara rağmen, Jungkook'u vardı. Ağladığında göğsüne yaslanmasına izin veren, gülümsemesi için, mutlu olması için uğraşan sevgilisi vardı.

Peki Kore'de kimi vardı?

Daha yangından bile haberi olmayan anne ve babası mı?

Geldiğinden beri bir kere bile aramayan kardeşleri mi?

Yoksa yokluğuna çabucak alışmış arkadaşları mı?

Bunları düşünürken fark etti Jimin, ne kadar yalnız olduğunu. Etrafındakilere İsviçre'ye taşınma hayallerinden bahsettiğinde, bir kişi bile gitme dememişti.

Şimdi ise yanından iki adım uzaklaşmayan sevgilisiyle, çok güçlüydü. O'ydu ailesi. Annesi, babası, kardeşleri. Jungkook onun her şeyiydi artık.

Jungkook, Jimin'in kendi kendine ne düşündüğünü bilmesede, sesini çıkarmamıştı. Jimin'in içindeki sorunları halletmesi için ona zaman tanıyordu.

Sessizce geçen yarım saatten sonra, Jungkook ayağa kalkıp, Jimin'e elini uzattı. Bütün günlerini balkonda geçirmek istemiyordu. Jimin'de ayağa kalkınca, mutfağa sürükleyip, tezgahın başında durdu.

Lousanne Love~JikookWo Geschichten leben. Entdecke jetzt