öpüş

440 13 27
                                    

Ellerimdeki poşetleri açtığım kapıyla hemen köşeye yığdım. Kollarım kopmuş gibiydi. Sol elimle sağ bileğimi övüp sızının geçmesini bekledim.

Kapıyı kapatıp salona doğru adımladım. Koltuğun üzerinde uyuklayan Ayaz'ı görmem ile yüzüme  sıcak bir tebessüm yayılmıştı. Üzerine giydiği gri tişört göğsüne kadar katlanmış beyaz teni görünüyordu. Kısa şortunun kapatamadığı bacaklarından biri koltuğun kenarında diğeri yerdeydi.

Manyak  yatıyordu.

Yüzüme vuran serin havanın kaynağını aramak için gözlerimi odada gezdirince açık pencereyi gördüm. Hem pencere açıktı hem üzerinde battaniye yoktu. 

Havanın bu aralar kafası çok karışık olduğu için ya yağmur yağdırıyor ya da  Güneş açtırıyordu .

Hızla adımlayıp penceriyi kapattım. Uykusu derin olduğu için yanına gidip kollarımı belinin altından geçirdim.  Biraz mırıldansada tekrar uykusuna geri dönmüştü. Yerimden doğrulup yatak odasına ilerledim. Bedenini nazikçe yatağa bırakıp ince battaniyeyi örttüm. 

Boyuna ve bedenine göre çok kırılgan bir yapıya sahipti. Benim önemsiz gördüğüm bir detay onun kalbini kırıp parçalayabilir yahut havalara uçurabilirdi. Bu yüzden biraz daha özenli davranmaya çalışacaktım. Yatağın kenarında bana tebessümle bakan Lavaya kinle bakıp odadan çıktım. Ara tatile girmemiz ile bu olayında halletmeye çalışacaktım. .

Mutfakta ne yemek yapacağıma karar verirken çalan kapıyla düşüncelerimden ayrıldım. Demir kapıyı açınca karşıma ev sahibi ve yanındaki kıyafetlerinden işçi olduğu belli  üç kişi vardı.

"Hocam ev müsait ise ustalar boruları da halletsin"

"Olur buyrun Sadri bey . "

İçeriye giren işçilere banyonun yerini gösterip Sadri beyle oturmak üzere salona geçtik.   İki gün önce bu eve taşınmıştık . Biraz eksikleri olsada yeni mobilyalar vardı. Zaten evin inşaatı daha geçen sene bitmişti. Bu yüzden hem ferah hem temiz bir evimiz olduğu için çok mutluydum.

Biraz havadan biraz sudan derken zaman su gibi akmış akşam üzeri olmuştu. İşçilerin işlerinin bittiğini haber vermesi ile uğurlayıp tekrar mutfağa girdim.

Birkaç  dakikalık yemek  hazırlığı yaparken arkamda hissettiğim birinin varlığı ile yavaşça döndüm. Bana tebessümle bakan Ayazı görmem ile içimdeki korku sancıları yok olmuştu. Kalbim küt küt atıyordu. Bazen paronayak olduğumu düşünüyordum.  Son birkaç gündür sürekli bir izlenilmişlik hissi psikolojimi etkilemeye yetiyordu.

"Ne yapıyorsun "

Bana doğru ilerlerken sorduğu soruya tebessüm edip ,"yemek "diye cevapladım. Kollarını bedenime sarması ile tereddütle baktım omzuna . Ellerim karıncalanırken cesaretimi toplayıp sıkıca sarıldım. Bırakırsam kaybolacakmış gibi sanki hep bana ait olmalıymış gibi sıkıca sardım.

Uzun süren sarılma benim ayrılmam ile son bulmuştu. Dudaklarından biraz daha yukarıda dudaklara dudaklarımı bastırıp geri çekildim. Çok kuru bir öpücüktü bu . Öylesineymiş gibi. Oysa bizim en çok birbirimizi öpmeye ihtiyacımız vardı.

Çünkü içimizdeki bu doyumsuzluğu öpüşerek gideriyorduk. Onu öpünce açıyordu tüm çiçekler ve mevsimlerden bahar oluyordu. Güneş esirgemiyordu merhametini ve denizin kıyısındaki dalga sesleri vuruyordu kulaklarımıza.

Ayazı sevmek güzeldi. Ama yorucuyduda. Gerçi sevmek yorucuydu. İnsanın kendi bedeninden başka bir beden taşıması., onu kendinden fazla düşünmek,, üzülünce küçük kıyametin kopması ve üzülmesin ,yorulmasın diye aldığın tüm önlemler yoruyordu insanı. Ama değiyordu. Ayaz'ın gülüşü herşeye değerdi. Sevdiği olmadan geçen bir saniyenin kaç milyon asır olduğunu sadece sevenler anlardı.

Hocam Değil Kocam (bxb)Where stories live. Discover now