S.Ç.B. 6

2K 62 0
                                    

Bu bölümüm kardeşim gibi sevdiğim ve desteğini hiçbir zaman üzerimden çekmeyen @birgaripmavikus a armağan etmek istiyorum. Seni çok seviyorum Minik. 


     Doruk Karşıyaka'nın arka sokaklarındaki sürekli gittiği o sahafa çok uzun zamandır gitmemişti. Ya vakit bulamamıştı ya da TUS'a hazırlanma çabasındaydı. Kendine ayırabildiği tek zaman zaten o sahafın önüne küçük bi iskemle çekip kışın çayını yazın limonatası içtiği zamandı. Aylar sonraki ilk fırsatında gidip Rüstem amcasını görmek sahafın tozlu kokusunu içine çekmek istemişti. Kışın soğuğunda onun çayı ve mis gibi anı kokan kitapları kadar içini ısıtan bir şey daha yoktu. Gülşah'ı henüz tanımıyordu çünkü. O gün oraya giderken onu oraya bağlayacak bi sebebi olacağını bilemezdi. 

   2 sene önce. Doruk o sabah adeta sahafa gitmek için uyanmıştı. Saat henüz 7'ydi. Okuldan daha mezun olmamıştı. Sabahki dersinden önce koştur koştur Rüstem amcanın yanına gitmişti. O zamanlar onun çayını içmeden kendine gelemezdi. O sabah da her sabah gibi taze simitlerini aldı ve sahafın yolunun tuttu. Biliyordu ki Rüstem amcası çoktan çayı koymuştu. Eski itap kokuları içindeki sahafa geldi. Simitleri bölmek için içeri girdi tam dışarı çıkacakken kapının üstündeki zil bi başka ötmüştü. Kafasını kaldırdı. Ne olduğunu o da anlamadı. Sanki o inci dişli altın sarısı saçlı kızın hareketleri fon müziğine uygun dans etmeye başlamıştı. Zil susmuştu ama gözlerini hala alamıyordu o kızdan. Gülşah dalgınlığa bi son vermek adına:

 - Burda mı çalışıyorsunuz acaba? diye sordu Doruk'a. Sanki bi kuş cıvıltısıydı bu. Cevap veremedi bi süre. Allah'ım bu nasıl güzel bi kızdı böyle. Benimle konuşmuş muydu şimdi? Rüstem amcanın sesiyle kendine geldi Doruk.

-Buyur hanım kızım ben yardımcı olayım,dedi.

-'Bir Hiç İçin' ilk basımı 1968'de olmuş. Sizde bulunur mu acaba? diye sordu elindeki kağıdı uzatarak. Yazarın ve kitabın ismi yazılıydı üstünde. 

Doruk o sırada kendine geldi çay ikram etmek istediğini söyledi. Rüstem amca arka tarafta kitabı ararken Doruk bi bardak da Gülşah için çay koydu ve bi iskemle de onun için çekti. Oturdular ve hiç beklemedikleri bi şekilde koyu bi sohbete daldılar. Aynı okulda okuyorlardı. Gülşah mimarlık 3. sınıf öğrencisiydi,Doruk tıp son sınıftaydı o zamanlar. O gün o sohbet yüzünden ikisi de tüm gün okulu ekmişlerdi. Birbirlerinin hakkında ne öğrendilerse o gün öğrenmişlerdi. Sahafa sığmamış öğlen başka bir yerlere gidip sohbetlerine orada devam etmişlerdi. Görkem'in dışında bi çok ortak arkadaşlarının olduğunu da o gün öğrenmişlerdi. Diyorum ya birbirlerinin hakkında az çok ne biliyorlarsa o gün konuşulmuştu hepsi. Doruk o günden sonra Gülşah'ı bi kaç kez daha sahfta görmüştü. Gülşah'ın haberi olmadan bi kaç kere fakültelerinin önünde onu beklemişti. Uzaktan görmüştü aklınca. Açılamadığı için içinde hep bi burukluk kalmıştı henüz geç değildi aslında ama hala kendinde o cesareti bulamıyordu. Hele şimdi bi de Deniz'in kurduğu o cümle. Kafasında koca bi soru işaretine dönüşmüştü. Galiba artık gidip konuşmanın vakti gelmişti. En kısa zamanda gidip bütün hislerini ona anlatmalıydı artık yoksa altın saçlı kuş sesli o kız ellerinden uçup gidecekti.

  Deniz o gün ağlamaktan artık yorgun düşmüştü. Gözlerinin altındaki kırmızı koca torbalar kafasına ağırlık yapmaya başlamıştı artık. Kafasını yastığa koydu. Saki sarhoş gibi başı dönüyordu. Bir anda telefonu çaldı. Arayan Görkem'di. Telefonu açıp açmamak arasında çok kararsız kaldı. Sesini duyduğu zaman ağlayacak olsa bile artık gözlerinde yaş kalmadığı için sanki kirpikleri dökülecekti yanaklarından. Dayanamadı her şeye rağmen açtı telefonu:

-Alo.

-Alo Deniz nasılsın?

-İyiyim daha doğrusu iyi sayılırım Görkem sen nasılsın? Sen beni aramazdın bi terslik yoktur umarım. 

SUDAN ÇIKMIŞ BALIKWhere stories live. Discover now