1. Bölüm: "Doğuş"

13.8K 838 199
                                    

Bölüm şarkısı:  Booth and the Bad Angel - The Dance Of Bad Angels (Tim Booth & Angelo Badalamenti)

"Her doğuş, evrenden bir ayrılış demektir; belli sınırlarla çevrilmek, Tanrıdan kopup ayrılmak, acılı bir yeniden oluşum demektir." –Hermann Hesse

1. Bölüm: "Doğuş"

Gecenin keskin pençesi sessiz sokağı avucunun içine hapsetmişti.

Düşüncelerim bütün vücuduma sıcak bir iğne etkisi bırakırken açtığım pencereden esen soğuk havaya ihtiyacım varmış gibi derin bir nefes aldım. Elimdeki tüten kahvenin buharı içmek için ağzıma her yanaştırdığımda dudaklarımı ısıtıyor ve soğuk havaya tamamen tezat bir etki bırakıyordu vücudumda. Kahveden bir yudum aldım ve yutkunmadan önce bir süre ağzımda beklettim. Yakıcı sıcaklık dilimi, damağımı ve boğazımı acıtmıştı. Bunu önemsemedim ve yaptığım işlemi tekrarladım, ta ki kahvem yarılanana kadar.

Yarısına kadar içmiş olduğum kahveyi pencerenin pervazına yavaşça bıraktım ve zaten yeterince açık olan pencereyi mümkünmüş gibi daha da açtım. Soğuk hava bulanmış zihnimi ve huzursuz bedenimi bir bıçak gibi kesip geçiyordu. Buna itirazım yoktu, kendimi bildim bileli üşümeyi sevmiştim. Ellerimi pervaza yaslayıp pencereden biraz sarktığımda açık kahverengi saçlarım önüme dökülmüş ve görmek istediğim şeyi engellemişti. Sabırlı bir şekilde saçlarımı önümden çektim ve hemen ileride bulunan parka doğru diktim gözlerimi. Büyük, iri yarı ve uzun boylu birisi karların üzerinde hiç hareket etmeden dikiliyordu. Gözlerimi kısarak daha net bir görüş elde etmeye çalıştım, zira bu saatte, bu havada parkın ortasında dikilmek pek mümkün değildi. Görüşüm netleştiğinde ve kaskatı bir şekilde karların üzerinde bekleyen kardan adamı gördüğümde neredeyse gülecektim. Onu gerçekten bir adam sanmıştım.

Bir süre sessizliğe gömülmüş sokağı inceledim ve bunu yaparken de dudaklarım arasından sızan ince buharla oldukça ilgilenmiştim. Sıcak bedenimin soğuk havaya yenilmesini istiyordum. Tam şu anda, birkaç gündür kendimde hissettiğim tuhaf hislerin yatışması için keskin soğuğa ihtiyacım vardı. Tenime batan huzursuz edici hisleri zehir gibi bir hançerle kesip atmak istiyordum. Zira her geçen saat tenimde hissettiğim o tuhaflık bir tümör gibi büyüyor ve tüm vücuduma yayılıyordu.

Sokak lambasının biri titreyerek aniden söndüğünde bunu umursamadım. Yaklaşık iki saat kadar sonra hava aydınlanmaya başlayacak ve güneş bulutlarla çevrelenmiş gökyüzüne yeniden sahiplik yapacaktı. Son bir kez dudaklarım arasından çıkan buhara izleyip içeri girdim ve penceremi sıkı sıkıya kapattım. Bazen, bazı günlerde pencerem tutukluk yapıyor ve kendiliğinden açılıyordu. Böyle soğuk bir zamanda yeniden penceremin açılmasını istemezdim. Zira uyandığımda kendimi kardan kadın olarak bulmak istemiyordum.

Mutfağa girdiğimde arkamdan seslenen annemi duymuştum. "Efsa?"

Omzumun üzerinden anneme doğru bir bakış attım. Gözlerini ovalıyor ve yeni uyandığını belli edercesine baygın bakışlar atıyordu. "Uyandın mı?" diye sordum. Saat oldukça erkendi ve şimdiden uyanması için hiçbir sebep yoktu. Peşimden mutfağa girdi ve hala uykulu bir şekilde esnedi.

"Sen uyumadın mı?"

"Uyuyamadım." Omuz silktim ve elimdeki kahve kupasını mutfak tezgâhının üzerine bıraktım.

Biçimli kaşları bu cevabım üzerine usulca çatılmıştı. "Neden?" diye sordu önce, sanki çok anormal bir şeymiş gibi. Daha sonra ise, "Bir sorun mu var?" diye sormuştu.

KARANLIĞI ATEŞE VER - GÖLGE ADAMWhere stories live. Discover now