12. Bölüm: "Hiçlik ve Kayboluş"

2.4K 169 74
                                    

Bölüm şarkıları:

Pink Turns Blue – Your Master is calling

Rome – Transference

Lake of Tears – So Fell Autumn Rain

No Clear Mind – One

ShamRain - Usvameri

* Beğenerek ve yorum yaparak bana destek olabilir ve ailemizin büyümesine yardımcı olabilirsiniz. Lütfen eksik etmeyin.*

12. Bölüm: "Hiçlik ve Kayboluş"

Tanrının ayak sesleri bomboş bir zihinde yankılanıyor, bilinçsizliğin üzerine devrilirken büyük gürültüler çıkarıyordu. Karanlık bir ormanda, kanlı bir devrimi yöneten rüzgâr geride kalmıştı. Yok olmak istercesine uğulduyor, soğuk ve sıcağın tezatlık oluşturarak buğulandırdığı camın üzerine vuruyordu. Rüzgâr bile dışarıda olup biten şeylerden korkuyordu. Şahit olmaması gereken şeyler görmüştü, bir katilin bıraktığı adım izlerinin içini doldurmuş, canhıraş kendini keskin havaya savurmuştu. Kaçarken çarptığı çam ağaçları, dikenlerine rağmen zedeleniyor, sağlam kozalaklarının titreyerek karların üzerine düşmesine neden oluyordu.

Dışarıda kopan fırtına Tanrının adımlarını yavaşlatıyordu. Zihinde yankı bulan yakıcı uğultu, sancılı bir baş ağrısı giderek hafifliyordu. Belirsizlik içinde kıvranan bilinç yeniden uyanmak için çığlık çığlığa bağırırken hissettiğim için memnundum. Dışarıda olup biten her şeyin tam içine düşmüştüm sanki. Karların tam ortasına uzanmış, tehlikeden uzak bir şekilde kendini hırpalayan rüzgârı dinliyordum. Duyduğum adım sesleri ne Tanrının idi, ne de bir katilin. Kalp atışlarımın sesiydi bu.

Bilincimi kaybetmeden önce korkuyla çırpınan, göğüs boşluğuma tekmeler savurup vücudumu hareketlerini engelleyen kalbimin sesi.

Atışları giderek yavaşlıyor ve tenimdeki sıcaklığın verdiği güveni içine çekiyordu. Ne kadar zamandır sakindim, ne kadar zamandır öylece gözlerim kapalı yatıyordum bilmiyorum. Bilincimin açıldığını bile birkaç saniye öncesine kadar fark edememiştim. Derin bir uykudan uyanmış gibi mahmur hissediyordum kendimi. Neden uyuduğumu bile hatırlayamadım. Neredeydim, neler olmuştu, saat kaçtı... Hiçbir sorunun cevabını bilmiyordum. Soruları cevaplamak dünyanın en zor işiymiş gibi gelmişti bir an için.

Boğazımdaki korkunç acıya rağmen yutkunmak isterken buldum kendimi. Üzerime dökülen bilincimin can yakıcı parçaları vücudumu hareket ettirmeme izin vermiyordu. Gözlerimi bile açamıyordum, halsizlik ilk defa bu kadar baskı altında bırakmıştı beni.

Yutkunamayacağımı fark ettiğim bir anda yüzümün çevresinde dolaşan sıcak, hafif bir dokunuş hissettim. Eğer tam olarak kendimde olsaydım gözlerimi açıp bakmak isterdim. Bana kimin bu kadar şefkatli dokunduğunu, yüzümün çevresindeki sıcak parmağın sahibinin kim olduğunu görmek isterdim. İç çekmeme neden olacak kadar tatlı bir dokunuştu. Tenimde yıkıcı bir depreme neden olacak kadar da sarsıcıydı. Yıkarken bir yandan da topluyordu sanki beni. Tenimi işgal ediyor, tarumar ettiği hücrelerimin üzerinden geçerek yeniden onarıyordu.

Nedendir bilmiyorum, bu dokunuş üzerime serpilen bilincimin ağırlığını kaldırmıştı ama yeniden uykuya teslim olmama engel olamamıştı.

Yüzümde dolanan sıcak bir dokunuşla uyandım yeniden. Bir önceki dokunuştan daha farklıydı. Şefkat dolu veya tatlı bir dokunuş olmadığından değil, sadece önceki dokunuş gibi hissettirmiyordu. Daha aceleci, daha sorgulayıcıydı yüzümde dolanan parmaklar. Tenime değen parmakların sahibi, her kimse, inceleniyor gibi hissettirmişti. Zaten çok düşünmeme gerek kalmadan sesini duydum.

KARANLIĞI ATEŞE VER - GÖLGE ADAMWhere stories live. Discover now