BÖLÜM 19: "KÂBUS" part2

59.1K 2.1K 382
                                    

İthaf: _camdornah -

Dudaklarım gülme hissiyle kıvrılırken, kalbim atış sınırlarını zorluyordu. Elleri ensemde gevşeyerek, çekildi. O sırada "Rüzgar'ım' demesinin şokundaydım hâlâ. Dünyadaki en değerli varlığımı, annemi kaybetmiştim üç yıl önce. Annem hep böyle seslenirdi bana. Rüzgar'ım diye... Belki de Sara'ya bu yüzden dokunamıyordum. Annem gibi... Benim için değerli olduğu için...

"Yaşıyorsun!?" dedi fısıldayarak. Yüzü, sorusu karşısında daha da bir buruştu. Belinden destek alarak başlığa yasladım sırtını.

"Benimle ilgili bir rüya mı gördün?"

Gözlerini kaçırdı; bu hareketi, ne zaman söylemek istemediği bir şey varsa, o zaman yapıyordu. O'nu yeterince tanıyordum.
"Anlatmak ister misin?" diye sordum elini tutarak. Elini hızla çekip, yataktan destek alarak biraz daha geriye gitti. Benden kaçıyor muydu?

"Peki." dedim suratımın düşmesine engel olamayarak. Dudağımı ıslatarak yataktan kalktım. Odanın penceresinden içeri, şimşek ışığı girdiğinde, kapıya yaklaşıp kulbu çevirdim. Tam o sırada, şimşeğin asil sesi yankılandı odada. Tabii, bir de Sara'nın cırtlak sesli çığlığı...

"Şey, Rüzgar,"dedi son heceyi uzatarak. Yüzümü ona döndürüp "Ne var?" diye sorduğumda, tatlı olduğunu sandığı bir gülüş attı. Sonra Rüzgar bu kıza "çirkin" dedi oluyor! Gözlerimi devirerek bakmaya devam ettiğimde, bir eli yüzünü kapattı.

"Şey... Ben... Korkuyorum galiba. Şey... Yani, şey..." dedi utandığını belli ederek. Nereden mi anlaşılıyordu? Parlament mavisi ojelerine bakmasından... "Senin için sorun olmazsa... Şey, işte..."

Cümlesini bitirmesine izin vermeden kapıyı gerisin geri kapattım ve adımlarımı yatağına doğru yönelttim. İçeriye damlayan şimşek yansımaları, ortama kaotik bir enerji yayıyordu. Saçlarımı dağıtarak yatağın ucuna oturduğumda, üzerimdeki tişörtü bir çırpıda çıkardım.

✴✴✴

Sara'dan

Yumuşak ve kasvetli bir hiçlik duygusu, kâbusumda rahat vermediği gibi, şimdi de şimdi de dünyamın kenarlarını çevreleyip, benliğime işlemişti usulca.

Ayak parmaklarımı içe doğru kıvırdığımda, tenimi cayır cayır yakan o utanç hissi, ayak uçlarımdan başlayıp saç diplerimdeki en küçük tüylere kadar ulaştı; yanaklarım pembenin en can alıcı tonuna boyandığında, Rüzgar benim aksime rahat tipinden taviz vermeyerek, saçlarını dağıta dağıta oturdu yatağımın ucuna.

Elleri, tişörtünün eteklerini tuttu, bebek mavisi sweet'i yatağımın kenarındaki siyah tekli koltukla buluştuğunda, sesimi çıkaramadım; nefesimi tutmakla uğraşıyordum çünkü.

Yeni yeni doğan gökyüzü ve buna eşsiz bir manzara katan şimşek, son gücüyle bir daha gürledi. Işığın ve sesin etkisiyle kulaklarımı tıkayıp, Rüzgar odaklı baktım çevreme...

Rüzgar'ın karın kasları ve âdemelması boğazımı yırtıyordu âdeta... Mavi-mor karışımı damarları, kollarında belirgin bir hâlde duruyordu. Boğazımda aniden oluşan safra sıvısı, kalbimin daha hızlı atmasını ve göğsümü yakmasını sağlıyordu.

"Sorun olmaz, değil mi?" diye bir soru yöneltti yanıma otururken. Kibar Rüzgar mı? Elim titrerken, içim Petito reklamındaki ayıcık misali dans ediyordu.

Kafamı eğerek tırnaklarıma bakmaya devam ettiğimde, çıplak omzu koluma değdi. Kafamı güç bela ona döndürdüm, kahverengi gözleri benimkilerle buluştu. Kalbim, içeride beynimle güreşiyor, kara yılan da eline aldığı çekirdek tabağını sömürüyordu keyifle. Ama bilmesi gereken bir şey vardı ki, bu sefer Rüzgar istememişti yanıma yatmayı; ben istemiştim. Bu yüzden, izin veremezdim kara yılana. Kalbim bu denli hızlı atarken imkânsızdı zaten bu.

FIRTINAWhere stories live. Discover now