29) Beklenmeyen ziyaret

203 40 1
                                    

Saatleri takip edemez olmuştum. Bize henüz yemek bile getirmemişlerdi. Neyi beklediğimizi de bilmiyordum açıkçası. Büyük ihtimalle babam kamera kayıtlarından bir ipucu çıkana kadar şüphelileri avcunun içinde tutmak istiyordu.

Karşımdaki hücrede oturan Nusret'in hiçbir suçu olmamasına rağmen adama ikide bir laf atıyordum. Öyle ki adam artık beni takmamaya başlamıştı.

Koridorun başında nöbetçi olarak diktikleri adam bile sesimi duymaktan bıkmış olmalıydı. Bana ters ters bakıyordu her konuştuğumda.

Saatlerce bağırdım çağırdım, bazen babamın yanıma gelmesini talep ettim – tabii ki talebim reddedildi – bazen de küfrettim.

Sonra yorulup  hücredeki o berbat kirli yatağa bile oturmuştum.

Taş zemini, taş duvarları, demir parmaklıkları ve kenarda köşede mesken edinmiş örümcek ağlarını ezberlememe rağmen tekrardan incelerken bir anda bir gümbürtü koptu.

Heyecanla yerimde doğruldum. Demir parmaklara tutunup kafamı dışarı uzatmaya çalıştım. Ama parmaklıklar kafamın sığamayacağı kadar dardı. Üstelik uzansam da bir şey görememiştim. Ama boğuşma seslerinin geldiğini anlayabiliyordum.

Bir süre sonra sesler kesildi. Sert adımların hücreme doğru yaklaştığını duydum. Ve gelen kişinin yüzü göründü. Şaşırtıcı olsa da gelen kişi Tunç'tu.

Çatık kaşlarıyla hücremin önünde durdu. Bir süre içinde bulunduğum hücreye baktı ve sonra beni süzdükten sonra bakışları yüzümde durakladı.

Bana bakışından ürkmüştüm. Üstelik az önce bir boğuşmadan çıktığı belli olurcasına göğsü derince inip kalkıyordu.

"Senin yaptığını biliyorum." dedi  "O yüzden hiç kıvırmadan söyle. Neden yaptın?"

Cesur bir biçimde başımı dikleştirdim.
"Bildiğini biliyorum zaten. Bakışlarından anlaşılıyor."

"Neden?" diye sordu bir kez daha.

Omuz silktim. "Söylediklerime inanmıyorsun ki. Ne biliyorsan ona inanıyorsun. Düşüncelerini değiştirmek mümkün değil senin." Dedim.

Kaşlarını çattı. "Söyle diyorsam söyle. İnanıp inanmaya ben karar veririm.  He eğer illa da söylemeyeceğim, diyorsan o zaman bu kozu kullanmaktan hiç çekinmem bilesin." Dedi.

Sinirli sinirli güldüm. Demek beni tehtit ediyordu. Başımı iki yana salladım.
"Babamı kötüleyecek şeyler söyleyeceğim ama. Yine de söyleyeyim mi?" dedim ve güldüm. 

"Söyle dedim sana." diye hırladı.

Basımı salladım "Babam annemi aldatıyordu. Hemen öyle çatma kaşlarını. Bunu bilmeyen yok. Annem de çok iyi biliyor. Hatta tüm camia bundan haberdar. Üstelik bunu babamın yüzüne vurduğumda o da inkar etmedi. O inkar etmezken sen de inkar etme bir zahmet. Kraldan çok kralcı olma."

Son cümleme sinirlense de bir şey söylemedi. Devam ettim. "Ama yine de babam boşanmaya yaklaşmıyordu. İşin garibi annem de korktuğu için boşanmak istediğini babama asla söylemiyordu."

Demir parmaklıkları iyice kavradım. Tunç'un yeşil gözleri ifadesiz bir şekilde gözlerime bakıyordu.

Tunç sessizce beni dinlemişti. O konuşmadığı için ben konuşmaya devam ettim. "Annem gözümün önünde eriyip gitti. Daha fazla burada kalmasını istemedim. Her gün psikolojik şiddet ce tehdit yüzünden daha da fazla psikolojisi bozuluyordu. Ben onu kaçırmış sayılmam Tunç. Veya babama kalleşlik yapmış sayılmam. Ben sadece annemi kurtardım."

İNTİKAM KASIRGASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin