16) Cihan'la Yılbaşı

209 42 3
                                    


Gözlerimi açtığımda yatağındaydım. Ne ara buraya geldiğimi anlayamadan yatakta oturur vaziyete geldim. Ağzım leş gibiydi.
Sonra postallarımın yerde olduğunu ve üzerimde hala siyah kıyafetlerimin olduğunu farkettim.

Hatırladım. Gözlerimi sıkıca yumdum. Onunla konuşmalıydım.

Ayağa kalktığımda gözlerimin kararmasına aldırmadan hınçla babamın odasına indim.

Çalışma odasında değildi. Ben de onun yatak odasına gittim.

Kapıyı kötü bir manzarayla karşılaşmamak için tıklattım. "Kimsin?"

"Almila"

"İçer gir"

Ruhum çekilmiş gibiydi. Aptal adımlar atıyordum. Ayaklarım yerden belli belirsiz kalkıyor adım attığımda "pat" diye yere yapışıyordu. Kendimi berbat hissediyordum.

Yatağı çoktan toplanmıştı. Fransız tarzı balkonun önünde ayakta duruyordu. Elinde sabah kahvesi vardı. Hiç aksatmadan kahvaltıdan önce içerdi. Gömleği ve kumaş pantolonu ütülüydü. Saçları yeni taranmıştı. Bu kadar mükemmel oluşu içimde nefrete dair bir şeyleri besledi bir an.

"Senin ne işin var burada?" diye sordu.

"İçeri gir dedin." dedim ben de karşılık olarak.

"Salak" diye mırıldandı. "Odama gelme nedenini sordum."

"Ha" dedim yeni anlamış gibi.

Sor, dermiş  gibi başını salladı.

"Neden yalan söyledin?" dedim.

"Planım böyle değildi. Sadece uyuşturucu yüklü arabayı tehlikeye atmamak için bunu yapmam gerekiyordu."

Yüzümü buruşturdum. "Aptal yerine koyma beni. Çok önceden binaya patlayıcı yerleştirmişsin."

Daha şimdiden bu konuşmadan sıkıldığı belliydi. "Haberin olsaydı engel olmaya çalışırdın. Her zamanki aptallıkların işte."

Elimi kabarık saçlarıma daldırdım. "Böyle olması gerekmiyordu. Başka bir yolunu bulurdum." Sesim, çıldırmama ramak kaldığını belli edercesine yükselmişti.

Kahveyi telvesi de ağzına gelecek şekilde dikledi ve fincanı minik tabağa bıraktı. "Bu kadar yeter. Olabilirdi ama istemedim. Böylesi tereyağından kıl çekermiş gibi oldu." Sesi umursamaz ve bıkkındı.

Suratına dümdüz bakıyordum. "Bu kadar şerefsiz olmak için çaba harcıyor musun?" dedim pat diye.

Şaşırmıştı. "Ne?" dedi. "Bu yüzden bana şerefsiz mi dedin?" Sesi sakindi. Ve bu sakinliği son derece ürkütücü buluyordum. Gözlerimin kızardığını hissedebiliyordum. Yanıyorlardı. Sanki içimde başka biri vardı ve az sonra bu odayı savaş alanına çevirecekti.

"Evet öyle dedim çünkü tam anlamışla şerefsiz bir p*çsin." diye patladım.

Ben de sinirlenmiştim. Ağzımdan köpükler saçmamak için zor duruyordum.

Elindeki fincan anlımın tam ortasına çarptığında iki adım geriledim. Alnımda göçük oluşmuş gibi hissediyordum ve görüşümün netleşmesi için gözlerimi onlarca kez kırpıştırmak zorunda kalmıştım.

"Sen bana p*ç mi dedin?" Her kelimesinde bana doğru tehditkar bir adım atıyordu.  "O vasıfsız leş kokan kimsesiz enikleri iyi bir iş için harcadım, sen de kızdın ve bunun için bana piç dedin öyle mi?"

Vasıfsız leş kokan kimsesiz enikler, ha?

"Leş kokan sensin. Leş kokulu, aşağılık bir katilsin!"

İNTİKAM KASIRGASIWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu