19) Kurtuluş Mu?

145 38 0
                                    

"Acıyor mu kız sidikli?" diye sordu Cihan. Defne daha fazla tuvaletini tutamayıp olduğu yerde yapınca odanın havası daha da ağırlaşmıştı sanki. Ve Cihan da ona 'sidikli' diye seslendikçe Defne'nin kararan suratı sinirlerimi bozuyordu.

Defne sesini çıkarmadıkça Cihan sinirleniyordu. Çelik gibi sertleşmiş suratıyla dümdüz karşıya bakan kızımın gücünün bana verdiği zevkle gevşekçe gülümsedim.

Öpmeye doyamadığım meleğim... Küçüklüğünden beri her gün ruj lekesine buladığım bebeğim, bir zamanlar Fatih'in olduğu kadar artık benim de çocuğum olan minik bir o kadar da güçlü kızım...

Burdan çıkabilirsek onun güçlü duvarını yıkıp tekrardan ufak bir kız çocuğuna dönüştürmek için elimden gelenin en iyisini yapacaktım.

"Acıyordur, acıyordur" dedi Cihan kelimeleri uzatarak. Yerde duran kabuk bağlamış at dışkısını ayağıyla eşeledi ve kabuğu atarak yaş haldeki dışkıyı meydana çıkardı.

"Bak sidikliciğim." dedi öğretmen edasıyla. "At dışkısı kanamana iyi gelebilir. Gelmeyedebilir tabii. Aslına bakarsan pek bir fikrim yok. Denemeden öğrenemeyiz. Ve ben bunu denemeyi çok istiyorum. Şimdi bunlardan kafandaki yaralara süreceğim."

Defne'nin tiksintisi yüzünden belli olsa da ses etmedi. Ne kadar karşı çıkmak istesek de Cihan'ın bizi dinlemeyeceğini biliyorduk. İkimiz de sustuk.

Defne gözlerime baktı. Gülümsedim. O da gülümsedi. Gülümseyişi içimde bir yerleri acıtmıştı. Sanki kalbim ezilmişti. Bu sanki şeye benziyordu... Fatihin ölmeden önceki son gülümseyişine. O neşeli aynı zamanda da buruk vedasına.

Gözlerimi kaçırdım. Nefesimi düzenlemeye çalıştım. Bir anda tepetaklak olmuştum. Hayır, Defne ölmeyecekti. O hep benim küçük meleğim olacaktı. Bu son gülümseyişi değildi.

Cihan parmağını dışkıya batırdıktan sonra dışkıyı özenle Defne'nin kel kafasındaki açık yaralara sürdü. İşini bitirdiğinde ise "hah, şimdi harika oldu!" dedi neşeyle. Defne gözlerini sıkıca yummuştu.

Cihan eğlencenin bittiğini anlayınca kapıyı ardından kilitledi ve def olup gitti.

Titreyen Defne'ye "düşünmemeye çalış" dedim.
Yerinde huzursuzca kıpırdanarak "saçlar beni kaşındırıyor" dedi. Benden daha kötü haldeydi. İkimiz de dayanamayıp idrarımızı oturduğumuz yere bırakmak zorunda kalmıştık. Defne benden farklı olarak terli ve kanlıydı. Üstelik nemli vücuduna kesilen saçları yapışmıştı. Kafasındaki kesiklere at dışkısının sürülmüş olması ise cabasıydı. At dışkısından mikrop kapma olasılığını düşünüp duruyordum. Ama Defne'nin aklına büyük ihtimalle bu olasılık gelmiyordu. Yalnızca fazla iğrenç olduğunu düşünüyordu o kadar.

"Gevşe" dedim "düşünmezsen biraz da olsa geçebilir. Hadi biraz uyu. Hazır boynuna o çatalı koymamışken uyuyabiliyorsan uyumaya çalış. Daha hangi imtihanlardan geçirileceğimiz belli değil. Gücümüzü toplamalıyız."

Uysal bir çocuktu. Kafasını omzuna yatırdı. "Seni seviyorum anne. Sen olmasaydın burada duramazdım." dedi. Hüzünle gülümsedim. Ben olmasaydım bu kirli yerde tutulmazdı zaten.
"Ben de seni seviyorum meleğim."

Gözlerimi kapattım. Sare Büyükok babama bir şekilde mektubu vermiş olmalıydı. Ama babamın hareketlerinin tahmin edilmesi çok güçtü. Belki başka bir şeylere sinirlermişti ve beni aramaya başlamamıştı. Bu kadar gecikmesini anlayamıyordum çünkü.

Ama bu ihtimali düşünmüştüm zaten. Tek haber verdiğim kişi o değildi. Savaş'a da haber göndermiştim. Hiçbirine haber ulaşmamış olsa bile Derya Defne'yi bulamadığında polise haber vermiş olmalıydı çoktan. Belki de ilk önce babama haber vermişti ve babam onu susturmuştu.

İNTİKAM KASIRGASIWhere stories live. Discover now