21) Acı farkındalık & Mezar

165 39 0
                                    

~Haftalar sonra~

"Mutlu musunuz?"

Kafamı dayadığım bembeyaz mezar taşından ses gelmedi. Bakışlarımı hemen yanındaki kirli beyaz mezar taşına çevirdim. O da suskundu.

Derin bir nefes alıp üzerimdeki hırkaya sarındım. "İkiniz de kafa ütülerdiniz. Suspus oldunuz, hayırdır?"

Yine cevap yoktu.

Boylu boyunca uzandığım toprak, bedenimi buza çevirmişti. Üzerine yattığım incecik kar tabakası eriyip beni birazcık ıslatmıştı. Morarmış parmak uçlarımı nefesimle ısıtmaya çalıştım.

Elimi mezarda gezdirerek topaklanmış toprak parçalarını elimle parçalamaya başladım. Fatih'in çiçekli, çimenli mezarının yanında Defne'nin çıplak taze mezarı bana onu çok yakın bir zamanda kaybettiğimi hatırlatıyordu.

Fatih'in mezarına elimi uzattım. Yattığım yerden kalkmadan bunu yapmaya çalıştığım için omzum biraz acımıştı. Kurumuş ama kar suyuyla birazcık ıslanmış yaprakları alıp uzak bir yere fırlatmaya çalıştım. Yapraklar fazla uzağa gidemeden yakınımıza düştüler.

Fatih'in başucundaki çam ağacını onun öldüğü hafta dikmiştim. Dolup boşalan gözlerimden dolayı ağacın dikim anını asla net göremediğimi hatırlıyordum. Ağaç şimdi neredeyse benim boyumdan uzundu. Bir insan boyu kadardı ayrılığımız. Dikenli yapraklarına birazcık kar tünemişti.

Ama Defne'nin mezarının başına dikememiştim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ama Defne'nin mezarının başına dikememiştim. Defne'nin boyunun uzamasının gerektiği yerde mezarının başındaki çamın uzadığını görmeye katlanamayacağımı düşünmüştüm.

Defne'nin düğününü bile hayal ederdim. Beyaz bir gelinlikle kuğu gibi süzüldüğünü düşlerdim. Bunları düşlememin nedeni Defne'nin hep bir prensle evleneceğini söylemesiydi. Kumral ve uzun boylu bir prensin bir gün onu bulacağından ve sarayının prensesi yapacağından son derece emindi. Fakat artık hiç evlenemeyeceğini hatta hiç evlenecek yaşa gelemeyeceğini bilmek boğazımda bir yeri acıtıyordu. Burukça gülümseyip fısıldadım. "Umarım gittiğin yerde bir prens bulmuşsundur, prensesim."

Bileğimin içiyle birkaç damla gözyaşımı kurulayıp beraberimde getirdiğim poşete döndüm. Poşetteki, Defne gibi minik olan çam ağacını elime aldım. Her ne kadar istemesem de Defne'nin de bir çamı olmalıydı

"Evet ufaklık, şimdi ait olduğun yere gömüleceksin. Hem benim kızım sıkılıyordur belki yaşıtı yok diye. Ona arkadaş olursun."

Ellerimle toprağı biraz kazmaya çalıştım. Yakınlarda bulduğum minik bir taşla eşelemeye devam ettim. Bir yandan da çam ağacına nasihat veriyordum.
"Seni ziyarete geldiğimde bana Defne'den haber ver. Bir prens bulmuş mu mesela?" Burnum kırışacak kadar gülümsedim acıyla. "Veya babasıyla karşılaşmış mı?"

İNTİKAM KASIRGASIWhere stories live. Discover now