Bölüm 2

569 390 22
                                    

Önümde duran çerez tabağının yarısını bitirmiştim. Selim yine konuşup duruyordu. O kadar sıkılmıştım ki onu dinlemeye karar verdim. "Yazın burada bu arkadaşlarla her hafta sonu sahneye çıkıyorduk. Özlemişim buraları," dedi. Hep beraber arabalardaki süs eşyaları gibi kafamızı salladık.

Selim konuşurken bir başkasının lafını bölmesine izin vermezdi. Konunun genelini anlamıştım. Başımı çevirip etrafı incelemeye karar verdim. Burası deniz kenarında bir yerdi. Dalgaların seslerini duyabiliyorduk. Hafif bir müzik vardı ortamda. Bizi de sayarsam sadece altı masa doluydu. Artık kış gelmeye başlamıştı. Herkes evine dönmüş olmalıydı. Diğer masalarda oturanlar da bizler gibi gençlerdi. Masalar, sandalyeler hatta ayağımızı bastığımız alan bile beyazdı. Tek renk sahnedeki enstrümanlar ve önümüzdeki çerez tabağındaki leblebilerdi.

Üzerimdeki kıyafetin rengiyle gurur duydum. Mor bir bluz ve siyah bir pantolon giymiştim. Beyaz renkteki ortama uyum sağlamıştı. Görkem belime sarılıp beni yanağımdan öptü. "Sıkıldın mı?" yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı. Başımı salladım. Gerçekten yeterince sıkılmıştım. Selim'e dönüp "Ne zaman çıkacaklar?" diye sordum. Daha yarım saatten fazla zaman olduğunu söylediğinde derin bir of çektim.

Görkem sahil kenarına yürümeyi teklif etti. Bu fikir hoşuma gitti. Zaten sahil kenarındaydık. Bir dolaşıp gelsek bir şey kaçırmazdık.

El ele tutuşup cır cır böceklerinin sesleri eşliğinde yürümeye başladık. Ayaklarımız kumların içine batıyordu. Dalga sesleri her adımımızda daha da yaklaşıyordu. Birkaç metre ileride bir kafe daha vardı. Oraya gidip içecek bir şeyler almayı önerdim. Görkem orada oturmakta ısrar etti. Islak kumların üzerinde oturmak istemiyordu. Kabul ettim. Bende hastalanmak istemezdim.

Kafe bomboştu. Garson bizi görünce neşe ile karşıladı. Birer soğuk içecek sipariş ettik. Boşta kalan sandalyeye ayaklarımı uzattım. Görkem'in omuzuna dayandım ve denizi izlemeye başladım. "Burada seninle olmak çok güzel," dedi. Koluna daha da sıkı sarıldım. "Sence de öyle değil mi?" diye sordu. Bir cevap istediğini anlamıştım. "Konuşup bu büyüyü bozmayalım," dedim.

İçeceklerimiz gelmişti. Yudumlama seslerimizi bile duyabileceğimiz kadar sessizdi etraf. Bu sessizlikte sabaha kadar oturmayı tercih ederdim. Sadece yarım saatimiz vardı. Böcekleri ve sürüngenleri saymaksak burası gerçekten görülmeye değer bir yerdi. Huzur tanımım bile olabilirdi.

Aylardan eylül olmasına rağmen denizden gelen rüzgar hafif ürpermemize neden oluyordu. Belki de burası için fazla ince giyinmiştik. Ben gözlerimi kapatmış Görkem'in kollarında denizi dinlerken Selim'in sesi her şeyi bozdu. Bir yandan konuşuyor bir yandan bize doğru geliyor olmalıydı. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Gözlerimi açmayı reddediyordum.

Ses iyice yakınlaştığında kaşlarımı çattım. Büyü çoktan bozulmuştu. "Sahneye çıkıyorlar. Hadi gelin. Beren uyudu mu yoksa?" dedi. Gözlerimi açıp "Uyumuyorum. Huzurumuzu bozdun," diye şaka ile karışık ona çıkıştım. Çabuk olmamızı söyleyip bizi beklemeden arkasını dönüp gitti. Bacaklarım uyuşmuştu.

Sandalyeden zar zor kalkıp yürümeye başladım. Görkem "Buraya tekrar gelmeliyiz," dedi. Gülümsedim. Kumlara bata çıka yürümeye devam ettik. Gelen müzik sesine bakılırsa çoktan çalmaya başlamışlardı. Adımlarımızı hızlandırdık.

Mekana girip İlke ve Selim'in yanına geçtik. Selim ayağa kalkmış sallanarak dans ediyordu. İlke de sıkılmış olmalıydı. Bizi görünce bir gülümsemeyle karşıladı. Bazıları şarkıya eşlik ediyor bazıları hiç sahneye bakmadan sadece konuşmalarına devam ediyorlardı.

Kontrolsüz 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin