Bölüm 8

321 255 17
                                    

İlke ile kol kola girmiş otobüs durağına doğru yürüyorduk. Bir yandan havanın ne kadar güzel olduğundan bahsediyorduk. Isparta havasına göre eylül ayı için epey sıcaktı. Yine de havaya güvenmemiş yanımıza birer hırka almıştık. "Bu havayla ilgim yok ama olsaydı da bu kadar güzel kalırdı," deyip sırıtmaya başladı. Kolumla ona bir dirsek atıp "Şımarık," dedim.

Durağa vardığımızda kalabalık olmasa da bekleyen otobüsün dolu olduğunu görüp sıraya geçtik. Yeni otobüsün gelmesiyle kartlarımızı basıp etrafı görebileceğimiz koltuklara oturduk. Binenlerin büyük çoğunluğu birinci sınıflardı. Saçlarını üniversite kızılına boyayanlar, değişik giyimliler hatta boynunda fotoğraf makinesiyle binen bir kız bile vardı. Onlara bakıp üniversiteye ilk başladığımız zamanları konuşmaya başladık. "Nasıl geçtiğini anlamadım bile. Üçüncü yılımızdayız," etrafa bakmaya devam ediyordum. "Bu son iki yılımız. Bakalım neler olacak," dedi.

Otobüsün hareket etmesiyle başımı cama çevirdim. Biz yokken nelerin değiştiğini görmek istiyordum. Görkem "günaydın" mesajıma hala cevap vermemişti. Daha uyanmamış olmalıydı. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp onu görmeye çalıştım. Hala uyuyordu.

İlke telefonundan müzik açıp kulaklığın tekini bana uzattı. Kulaklığı alıp taktım. Etrafta değişen hiçbir şey yoktu. Yalnızca her yıl okullar açıldığında başlatılan yol çalışması vardı. Tek değişikliğin bu olması beni istemsizce güldürdü. Kendimi kulaklıktan gelen müziğe verip yolun bitmesini beklemeye başladım. Her durakta okula yeni başlayan öğrenciler biniyor etrafı merakla inceliyorlardı.

Otobüsten indiğimizde derin bir nefes alıp etrafa baktım. Gözlemeci bile aynı yerinde duruyordu. Burada da her şey bıraktığımız gibiydi. Kol kola girip yürümeye başladık. Birinci sınıflar her yerdeydiler. Toplu halde gezmeleri komik bir görüntü oluşturuyordu. İlke'ye gözlerimle onları gösterip "Biz de böyle mi görünüyorduk?" diye sordum. Başını sallayıp "Sanırım," dedi.

Ders programlarının asılı olduğu panonun yanına gelmiştik. İkimiz de kendi bölümlerimizin listelerinin asılı olduğu kağıtları inceleyip fotoğraflarını çekmeye başladık. İlke telaşla "Benim şu an dersim varmış. Gitsem iyi olacak," dedi. Dudaklarımı büktüm. Henüz Görkem ortalıkta yoktu. Yalnız oturmak istemiyordum. Ona hüzünlü gözlerle baktıysam da fayda etmedi. Bana kısaca sarılıp koşarak sınıfına doğru gitmeye başladı.

Biraz daha listenin önünde oyalandım. Dersim öğleden sonra başlıyordu. Telefonumu çıkartıp Görkem'i aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonu açtı. Sesi uykulu geliyordu. Hemen hazırlanıp geleceğini söyledi, telefonu kapattık. Fakat gelmesinin en az bir saat süreceğini biliyordum. Derin bir iç çekip kantine doğru yürümeye başladım.

Kantin kalabalıktı. Herkes kendine bir yer bulup oturmuştu. Duvar kenarları bile insanlarla doluydu. Kantinin içine girip kendime bir çay aldım. Tanıdık birilerini aradımsa da kantinin içinde kimse yoktu. Elimde çayla dışarıya çıktım. Biraz da kantinin dışında tanıdık birilerini aramaya başladım. Bir yandan çayımı karıştırıyor bir yandan etrafa bakınıyordum. Yeşil banklarda oturan Orhan'ı gördüm. Yüzüme koca bir gülümseme yayıldı. Hızlı adımlarla onun yanına gittim. Beni görünce ayağa kalktı. Çayımı masaya bırakıp ona sarıldım.

Sadece tek bir sıra olduğu için yan yana oturacaktık. Ona dönük oturdum. Çayımdan bir yudum aldım. "Neler yaptın yazın?" tanıdık bir yüz görmek bana iyi gelmişti. "Staj yaptığım yerde üç ay çalıştım. Sen neler yaptın?" dedi. Bir sigara yakıp paketi bana da uzattı. İçinden bir tane aldım. Uzattığı çakmaktan çıkan ateşte sigaramı yaktım. Derin bir nefes çektim. Dışarıya verdiğim dumanın havaya karışmasını izledim bir süre. "Staj yaptım ve bolca gezdim," gülmeye başladım.

Kontrolsüz 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin