12.

11.3K 522 21
                                    

Kalbim hala ağzımda atıyordu. Ona baktığım her an kendimi daha kötü hissediyordum. Yaralı yüzü, kırık kolu ve kanlı gömleği zihnimde geri dönüşü olmayan yaralar açmıştı çoktan. Bu anları hayatımın her evresinde taşıyacaktım, biliyordum bunu. Hastahane odasının refakatçi koltuğunda uzanıp cama vuran sağanak yağmuru izlerken bile yaşadığım her an gözlerimin önüne tekrar ve tekrar geliyordu. Ekranda gördüğüm bir fotoğrafı, kameraya yansıyan, hurdaya dönmüş arabası, yolda gelirken gördüğüm kan izleri, bağırışıp duran insanlar.. Hepsi. Hepsi kötü bir kabus gibi geliyordu şimdi. O hala buradaydı ve nefes alıyordu. Tam yanımda. İki adım uzağımda.

Oturduğum koltuktan kıpırdanışını görerek kalktığımda saat on biri biraz geçmişti, rahatsız olmaması için ışığı hiç açmamıştım bu yüzden sokak lambasının parlak ışığından istifade ediyorduk. Yerinde huzursuca kıpırdanarak başını olduğum yöne yatırdığında kolunu oynattığı için hareket etmeyen serumu kontrol ediyordum, varlığımın farkında mıydı bilmiyordum ancak içten içe bilmek istediğimi düşündüm. Yatağa indirdiği kolunu havaya kaldırarak katlayarak yastık haline getirdiğim takım elbisesinin üzerine bıraktım, yükseklik serumun akışını kolaylaştıracak ve acılarını daha çabuk azaltacaktı. Onu kendi halinde bırakıp uyumasını sağlamadan önce parmaklarım saçlarının süslediği ve terlettiği alnına dokundu, ateşi vardı ve bedeni beklenmedik bir değişime uğramıştı. Doktor gitmeden önce bunun olası bir durum olduğundan söz ettiği için pek de endişe duymamıştım açıkçası. Ancak ben onun alnını okşarken kendinde olması ve bunun her bir anını hissetmesi endişe duymama sebep olmuştu. Ben onu gizli gizli sevmeye çalışırken aslında uyanık olduğunu ve karanlıkta beni görmeye çalışmasından haberim yoktu. Ansızın bileğimi yakalayan eline put gibi bakıyordum, bu.. Gerçekten korkunçtu. "Eva.." Adımı söylediğinde kalpten gidecek gibi olmuştum, midem bulanmıştı ve ben istemeden üzerine kusmak gibi saçma bir hareket sergilemeden önce kaçmak istiyordum. "Eva, sen misin?" Saniyeler içinde kanı çekilen dudaklarımı ıslatarak kekelememeye özen göstererek konuştum. "Evet, b-benim." Kekelememek için uğraşmıştım ancak sesim son anda titremişti işte, buna engel olamadığım için içten içe kendime kızarken bileğimi tutan parmakları sıkılaştı. "Bana.. Su verebilir misin? Çok susadım." Karanlıkta görmediğini unutarak başımı salladım ve elimi tutuşundan kurtardım. O dinlenmeye çekildiği esnada kafeteryaya inip bir şişe su almıştım, çok su içmesi gerekiyordu. Parmaklarım şişenin kapağını çevirirken yeniden yanına yaklaşarak omzuna nazik bir şekilde dokundum. "Doğrulabilir misin?" Sağlam kolu ile kolumdan destek alarak kendini yukarıya çektiğinde sırtındaki yastıkları tek elimle düzelttim ve başının üzerindeki anahtardan lambaları açtım, bunun onu rahatsız edeceğini biliyordum ancak başka seçeneğim yoktu, birimizin önünü görmesi gerekiyordu.

Usul usul suyunu yudumlarken aydınlanan odada yüzünü izliyordum, ışığa karşın kıstığı gözleriyle odanın içini tararken sonunda benim gözlerimle buluştuğunda kalbim tekledi, bakışlarımı hemencecik çektim gözlerinden. Yanaklarıma toplanan kanı sonuna dek hissediyordum şimdi, başımı çevirmeyi bile düşünüyordum ancak o yeni bir istekte bulundu. "Gömleğimi çıkarmama yardım eder misin? Kan kokusu beni rahatsız ediyor.." Başımı yere eğerek sallamıştım, ellerim titriyordu. Benden istediği şu şey öylesine heyecanlandırmıştı ki beni, kelimeler yetersiz kalırlardı anlatmaya. Sırtını dikleştirerek bedenini kendime doğru çektiğimde alnını kürek kemiğime dayayarak soluklandı, ben de bu esnada içine geçirdiği gömleğinin ucunu belinden kurtarmaya çalışıyordum. Yorgun nefesleri kürek kemiğimi ısıtırken bir an için yeniden uyuduğunu sandım, sesi soluğu çıkmıyordu ancak acıyla inliyordu. Onu yatırmaya çalışarak gömleğinin düğmelerini açmak istediğimde bana alçılı kolunu gösterdi. "Makas gerekiyor, başka türlü çıkaramayız." Onu anladığımı belirtircesine başımı sallayarak mırıldandım. "Bir hemşireden alıp gelirim." Ayağa kalkmak için yerimden kıpırdarken eli bileğimi kavradığında şaşkınlık içinde ona döndüm. "Şey, ben düşündüm de belki de sadece düğmelerimi açsan.. Yeterli olabilir?" Az önce çıkardığım seslere benzeyen, titrek sesiyle konuştuğunda yerime geri dönerek heyecan içinde düğmelerini teker teker açmak adına harekete geçtim, bunu yaparken bayılacak gibi oluyordum. Tamam, bazen gömleklerini yıkamadan veya ütülemeden alıp kokladığım oluyordu ancak bunu onun üzerindeyken yapmıyordum. Dahası, aynı odada birlikte kalıyor olsak dahi onu hiç üstünü değiştirirken görmemiştim, bu delilikti.

Ve yine atladığım bir şey vardı, ona ilk kez dokunuyordum. İçimdeki tüm hisler birleşerek kusma isteğimi arttırırken bile düğmelerini açmayı sürdürdüm ancak onun yakınıma sokulacağını hesap etmemiştim. Beline yerleştirdiği iki parçayı karnından çekebilmek için bana yaklaştığında nefesini alabileceğimi de öyle. Başımı kaldırsam, illa ki çarpışacaktık. Kaldırmasam, bir problem olduğunu anlayacaktı. Bu öylesine zor bir çelişkiydi ki, ancak kendisi çözebilirdi. Ama o çözmek yerine büyütmeyi tercih etti, burnunun ucuyla burnumun ucunu, sonrasında yanağımı sevmesini ben istememiştim mesela. Ya da zayıflık edip ağlamayı veya onun, göz yaşlarımı takip eden o sıcak yolları dudaklarıyla takip etmesini. Heyecandan ölmek üzere olan kalbimin sesini bastırmak için ondan uzaklaşmayı denediğim esnada Tanrı sesimi duydu ve kapı ardına dek açıldı. Giren hemşire saatlik iğnelerini yapıp çıkacaktı ancak Zayn, rahat durmayan tavırlarıyla gözlerini üzerimde tutmaya devam ediyordu. Bakışlarımı kaçırmaya çalışarak hemşireye yardım ederken sorusuyla donakaldım. "Siz hastanın nesi oluyorsunuz?" demişti, "Kayıtlara henüz geçmemiş." Ne söyleyeceğimi bilemedim bir an, karısı olduğunu söylemek ağır geldi çünkü öyle bir yaşam sürmüyorduk ancak o konuştu. "Karım." dedi hiç sıkılmadan. "Benim karım." Bunu öylesine söylememişti. Biliyordum. 

Bunu, kestirip atmak için söylememişti.

Ufaklık | zm Where stories live. Discover now