"Sizi etkileyen hayal gücü, cümleler veya kelimeler değil, yazanın ihtiyaç duydukları, eksiklikleri ve hissettikleridir."

Sabahın ilk ışıklarında yola çıkma fikrinin sebebini anlamamış olsam da sesimi çıkarmamıştım, onunla geçireceğim ilk yalnız dakikalarımın bir an önce başlaması için beklerken tüm gece uyuyamamışken bunu sorun etmiyordum. Zayn ve ben. Söylemesi bile kalbimi uyuşturuyordu adeta. Hatta öyle ki, durmadan çarpan kalbim yüzünden sol kolumu hissetmiyordum bile.

Saatler süreceğini sandığım bu yolculuk, şehirden bir hayli uzak, dertsiz tasasız huzurla soluklanabileceğimiz küçük bir dağ evine ulaşana kadar sürmüştü sadece. Arabadan inerken bile evin küçüklüğünü ve güzelliğini inceliyordum, bu yüzden valizleri almak için benden önce davranmış, fark ettiğim son anda eline yapışmam bile fayda vermemişti. "Çekil," demişti, sesi kızgınlıktan uzaktaydı. "Bu sana göre değil." Arkasından onun biçimli fiziğini izlemeye dalmıştım, yüzümde huzurlu bir gülümseme vardı ve mutluydum. Hayatımda belki de ilk kez bu kadar mutlu hissediyordum kendimi. Onun ardından evin verandasına yürüyerek kapıyı açmasını bekledim, içeriye girer girmez ciğerlerimi kaplayan ağaç kokusu bedenimi dinginleştirirken içinde çok az eşya bulunan evin dokusunu inceliyordum. İçimde her an duvarlara dokunma isteği oluşuyordu fakat en çok dokunmak istediğim şey, iki adım ötemdeyken tüm hislerimi geride bırakarak karşımda dikilen sıcaklığa odaklandım. Ellerini sıkıştırarak çekiştirdiği ceketi üstüne tam oturuyor, içine giydiği balıkçı yaka krem rengi kazağı ile çocuksu bir görüntü oluşturuyordu. Uzun, kabarık sakalları, sola yatırdığı gür saçlarıyla başını eğmiş bana bakarken utangaç gülümsememle ona yaklaşıp ceketinin iki yanını, küçük bir çocuk gibi çekinerek kavradığımda dudaklarında yarım bir gülüş belirdi. Onun bu anlamsız ancak içimi ısıtan gülüşlerini öylesine çok seviyordum ki, her an ellerinin arasında tuttuğu erimiş bir şeye dönüşebilirmişim gibi geliyordu. Zayn mucizeydi. Onu sevmek ve aynı anda onun tarafından sevilmek de öyle.

Parmak uçlarım ceketinin yakalarından fazlasına ulaşıp belinin çevresine dolandığında usul usul saçlarımı karıştırırken bulmuştum onu. Bugün farklıydı, bana dokunuşları, yansıttıkları daha yoğundu bu sabah. Kollarının arasında olmamı seviyormuş gibiydi mesela, öncesinde hiç böyle davrandığını hatırlamıyordum ancak sorgulamıyordum da. Onu seviyordum. Bana, yalnızca gözlerimin içine baksa bile yeterdi o. Ancak o sadece bakmıyordu, sarılıyor, öpüyor ve beni ben gibi hissettiriyordu. Ve işte o zaman anlamıştım, parmaklarımın uçları ağrımaya başladığında anlamıştım, dudaklarının dudaklarımla dans ettiğini işte o zaman anlamıştım. Hala yüzümün kenarına düşen ince saç tutamlarını saran parmakları yanağıma dokunarak sıcaklığını ilmek ilmek içime işlerken boştaki eliyle sarıldığı belim onun dokunuşuyla daha da bükülür hale gelmişti sanki. Belindeki ellerimi çekerek biriyle belimdeki kolunu kavramıştım. Onunla olan her temasımı seviyordum, bir çeşit ilaç gibi geliyordu bana. Yaralarımı kapatırken hiç tatmadığım güzellikleri sunuyordu. Usul usul, artık iyice ıslanan dudaklarını çektiğini gözlerimi açmamak ve ona olan temasımı kesmemek için gözlerimi açmadım. Hala yakınımda olduğunu hissedebiliyordum, gücüm tükenmişcesine üzerine yığılmıştım ve o beni tüm sevgisiyle kuşatıyordu. Burnunun ucuyla dokunduğu burnumu kırıştırırken sıkı sıkıya kapattığım gözlerimden küçük bir damla süzüldü. "Seni seviyorum." dedim fısıltıyla, sanki bunu söylerken dünyanın en büyük suçunu işliyormuşum gibi mahcup ve utangaçtım. Sanki bunu söyleyince onu kaybedecekmişim gibi. Benden kilometrelerce uzaklaşacakmış gibi. Sevgimi belli etmek günahmış gibi. İçimde öylesine büyük bir korku vardı ki, tüm bu güzelliklerin son bulmasından öyle çok endişe ediyorum ki, onun kollarındayken bile onu özleyebiliyordum.

"Aptal çocuk." diyerek fısıltısını sunduğunda kollarımın ikisi de belimdeki ellerine sarılmışlardı. Gözlerimi açmak için hala hazır hissetmesem bile ona dayanarak göğsüne sindim. "Seni seviyorum." dedi sonra aynı özenle. Tıpkı benim dudaklarımdan dökülürken hissetiklerimi hissederek söylemişti, sanki her an dudaklarından kayıp kırılacak gibi hassas ve itinayla. Sonra yeniden devam etti. "Ve hala birilerini sevebilecek bir kalbimin olduğunu hatırlattığın için, sana aşık oldum sanırım." Dudaklarımda küçük bir kıkırtı yürüdü. "Sanırım mı?" Doğrudan baktığım göz bebekleri irileşirlerken mırıldandı. "Hmm.. sanırım." Ve sonra, bedenimi kaldırıp bacaklarımı belinde birleştirene kadar sabretti. "Aptal çocuk," dedi dudaklarına yapışan yeni lakabımla. "Boyuma yetişmek için bile parmak uçlarına kalkıyorsun Ufaklık."

Aramızda geçen bu küçük kıkırtıdan sonra, ansızın gözlerinde toplanan kara bulutlarla gözlerimin içine bakarak fısıldadı. "Eva?" Parmaklarım koruma iç güdüsüyle ona uzanırken, kalbimi sıkıştıran bir soru yöneltti bana. "Beni hiç bırakma.. olur mu?" O bulutlar git gide karardı, karardı ve karardı. Yağış bırakma anı geldiğinde ise parmaklarım onun için oradaydı. Yağmur damlalarını silmek için, acılarını kapatmak için oradalardı. Yanaklarını ıslatmazlarına izin vermemek, onu üzgün görmemek için oradalardı. "Dudaklarını büzüyorsun." diyerek kızmıştı bana, "Dudaklarını büzdüğün her an aptal gibi ağlamaya başlıyorsun!" terslenmişti de aynı zamanda ancak farkında değildi, ağladığının, yıllarca içine attığı acının ne kadar kötü bir şekilde dışa vurduğundan habersizdi. Parmaklarım çenesinin iki yanından uzanıp onun biçimli yüzünü kavrarken burnum burnuna çarptı, canım acımıştı ancak öpüşmek iyiydi. En azından acılarımızı dindirmeye yeterdi. "Beni bırakma." Fısıltısı yükseldi dudaklarından, öpücüğümü derinleştirmek için boynuna sarıldığımda saçlarımı geriye çekiştiriyordu. Islak, kızardık dudaklarına bakarken usul usul cebinden çıkardığı bir kutuyu gözlerimin önünde tuttu. "Tanrı aşkına," diye fısıldadı, açtığı kutu şimdiye dek gördüğüm en güzel şeye ev sahipliği yapıyordu. "Evlen benimle." dedi düşünmeden. Kalbim ağzımın içinde atıyordu sanki, göz yaşlarım sevincime karışırken boynuna bir kez daha sarıldım. "Seninle evleneceğim." dedim ona. "Seninle evlenecek ve asla bırakmayacağım, sevgilim."

Ufaklık | zm Where stories live. Discover now