15

9.9K 444 25
                                    

Gözlerim acıyordu. Ders çalışma yalanının arkasına sığınarak kendimi yine kendi kendimin yarattığı bu kara boşlukta çırpınırken bulmuştum, çalışma odasının yüzüme çarpan karanlığı bedenimi titretirken yalın ayak yürüdüğüm bu girdabın canıma batmasından korkarak atıyordum adımlarımı. Kırılan kalbimin parçaları her yerdeydi sanki, attığım her adımda, yuttuğum her lokmada, gözlerimedeki uykuda ve aldığım solukta. Beni seviyordu elbette ancak kızına bir arkadaş belki de bir abla gibi. Onu seviyordum, asla benim olmayacak oluşunu tüm çıplaklığıyla biliyor olmama rağmen hala delicesine, tutku ve özlemle. Kurtuluşu yoktu bu labirentin, çıkışı olmayan karanlık bir delikti adeta, nereye çevirsem bakışlarım hep onu buluyordu sanki. Çalışma odasının kapısı vurulduğunda kızarık gözlerime rağmen uzandığım yerden kalkarak ders çalışıyormuş gibi kalemimi elime aldım. "Evet?" Kapının arkasından yükselen bedene bakarken kalbimin hızı bir tık daha artmıştı sanki, tüm boyuyla karışımdaydı şimdi, uykulu ve şiş gözleriyle loş ışığa gözlerini alıştırmaya çalışıyordu. Üzerine almaya çalıştığı hırkası, kırık kolundan aşağı sarkıyor ve görünürde hiçbir işe yaramıyordu ancak bunu umursadığını sanmıyordum. Sessizce yanıma yaklaşıp bulduğu ilk boş yere ilişirken uykulu, kalın sesiyle mırıldandı. "Ben.. uyandım.. ve yatak.. boştu." Kafa karışıklığı ile başını iki yana sallayarak yeniden konuştuğunda sağlam elinin parmakları elimin üzerini okşuyordu. "Saatin kaç olduğunun farkında mısın Ufaklık?" Tenime değen parmakları dokunduğu yeri alev alev yakarken bedenimdeki tüm su çekilmiş, boğazım kurumuştu adeta. "Y-yarın cumartesi." diyebildim sadece, göz teması kurmakta bile zorlandığım bu adamın gözleri bile tehlikeliydi benim için. Dudaklarından dökülen küçük bir gülüş eşliğinde ayağa kalkarak elimi çekiştirdi. "Bu uyku düzenini bozabileceğini anlamına gelmez." Ayağa kalkmama sebep olacak kadar uzağa ilerlediğinde adımlarımı ona uydurmak adına kendimi zorladım ancak o, öyle bir şey yaptı ki kendimi koluna değmemek için son anda durdurmayı başardım. Göğüs kafesim, kolunu son anda kaldırarak beni kendi göğsüne kapatan adam yüzünden iç içe geçmişcesine acımıştı. "Ne yapıyorsun sen?" Ansızın büyüyen gözlerim, anın harareti ile kızaran yanaklarım ve titremeye başlayan ellerimle ondan uzak durmaya çalıştığım an, beni sakinleştirmek adına sessizce mırıldandı. "Hareket etme Eva, biliyorsun ki kolum kırk ve.." Gözlerimiz buluşana kadar çırpınmaktaki kararlılığımı sürdürmüştüm ancak o bakışma, işleri çığırından çıkarmıştı. "Ve hareket ettikçe canımı yakıyorsun." Göz gözeydik, lanet olsun ki göz gözeydik ve bu benim en savunmasız olduğum anlardan biriydi. Konuşamıyor, sadece gözlerine bakıyordum. Bedenimi kontrol altında tutmayı başardığı elini belimden çekip yüzümün her iki yanındaki saçları düzeltirken hareket etmemem için kırık kolunu kullanmayı seçmişti, bu bir çeşit tehditti benim için, eğer uzaklaşmak istersem, iki kez düşünecektim.

Tenimin üzerinde kayan soğuk parmak uçları, dikkatimi bütünüyle dağıtırken mutluluğun parmak uçlarına kalkarak yakalanamayacağını gösteriyordu bana. Ufak mutluluklar için bile katlanmak zorunda olduklarımı hatırlatıyorlardı bu soğuk parmak uçları, hatta öyle ki dokunduğu her yer buz yanığı gibi kesiyordu tenimi. "Ufaklık," deyişi ısıtmaya yetmişti kalbimi, küçük bir soluk vererek göz kapaklarımı indirdim gözlerimin üzerine. Sadece, görmesini istemediğim taze yaşlarımı gizlemeye çalışıyordum, aylardır kanayan yaralarımı kapatmaktan daha kolaydı gözyaşlarımı kapatmak. Ansızın ısınan parmak uçları, yanağımı yakarak inen küçük yuvarlakları kurulurken yaşadığım başarısızlık omuzlarımı çökertmişti. Ağlamak istemiyordum. Onun önünde yenik düşmek, hislerime mağlup olmak istemiyordum fakat olan bundan farksız değildi. O benim gözyaşlarımı silerken yapabildiğim tek şey gözlerimi biraz daha sıkmak ve kendimi toparlamaya çalışmaktı. "Gözlerime bak." dedi yumuşacık, kadife işlenmiş sesiyle. "Eva, lütfen bana bak." Başımı iki yana sallayarak bunu yapmayı reddettiğimde parmaklarım istemsizce pijamasının kumaşını kavramıştı, göğsüne kapanan ellerimi kendine destek edinerek üzerime eğildiğinde derin bir soluk alarak ciğerlerimi temizledim, çok zordu konuşmak, tepki vermek çok zordu şu anda. "Saatlerdir ağladığını duymuyor muyum sanıyorsun? Ama söyle, ne yapabilirim Eva? Sen bana hiçbir şey anlatmazken, senin için ne yapacağımı nasıl bilebilirim?" Başımı iki yana sallayarak göğsünden kurtardığım parmaklarımı kollarının üzerine bıraktım. "Hiç." Yüzüme takmaya çalıştığım sahte gülümseme ile konuşmak için kendimi zorladım. "Hiçbir şey." Gözlerimi kurulayarak onun merak içindeki bakışlarından gizlenmeye çalışıyordum. "Ben iyiyim, gerçekten iyiyim." Zoraki gülümsemelerim öylesine anlamsızdı ki onun için, yaptığı tek şey bedenimi kendi bedenine biraz daha yaslamak ve ben henüz olanları idrak dahi edememişken dudaklarıyla ıslak yanaklarımı okşamak olmuştu. Gözlerimi yeniden kapayarak ondan uzaklaşmak istediğimde sağlam eliyle çenemi yakalayarak gözlerimizi yeniden buluşturdu, aynı hizada olan bakışlarımızı hissedebiliyordum ancak gözlerimi açmak istemiyordum. Ben bu zayıf ve yenik düşmüş halimle görmesine dayanamazdım ancak o an bir mucize gerçekleşti. Bana bakan gözlerinde parlayan yoğunluk başka bir boyut almıştı sanki, o loş ışıkta, gözlerinin içinde gördüğüm yoğunluğun dışındaki hisler içimdeki kıpırtılardan farklı değildi. Nefesini hiç bu kadar yakından almamıştım mesela, ya da teninin kokusunu bildiğimi söyleyemezdim. Ancak o, sorar gibi gözlerime bakıp cevabı yine kendi verdiğinde bana sadece onun yaptığı gibi gözlerimi kapamak ve acılarıma geçici süreli bir haz katmak istedim. Onun ince derili, yaralı ve kuru dudakları benim ıslak, belirgin sıcaklıktaki dudaklarıma dokunurken kalbim yerinden sökülürcesine çarpıyordu. Kısa, çok kısa bir an geriye çekilen dudakları parmaklarının desteği ile daha büyük bir öpücük için yeniden konduğunda ellerimi koyacak bir yer bulmuştum sonunda.

Onun sol yanının hemen altına..

Ufaklık | zm Onde as histórias ganham vida. Descobre agora