27

7.7K 345 40
                                    

"Yazdıklarımız, gerçeğe ne kadar yakınsa o kadar çok hissedilir kalplerinizde.."

The Weeknd - Starboy ile okuyun, biterse başa sarın!

Karanlığın içinde öylece oturuyorduk. Kimsenin konuşmaya cesareti yokmuş gibi geliyordu bazı anlarda. İkimiz baş başkayken işlerin daha zor bir hale gireceğini hayal etmemiştim aksine, bu an için delicesine fırsat kolluyordum. Şimdi ise, şömine alevlerinin ısıttığı bomboş ağaç evin içinde bir yerlerde kaybolmuş gibi sessiz ve hareketsiz oturuyorduk. Parmaklarının arasında parıldayan kadehin dibinde hala koyu renkli bir sıvı duruyordu. Kokusundan hoşlandığımı söylemek zordu belki ama, bunu dile getirmek yerine omzuna dayanmaya devam etmiştim. Çenesinin ucunu alnıma dokunduracak kadar başını çevirdiğinde gür sakallarının arasına ufacık bir öpücük kondurmuştum, ansızın benden uzaklaşmasını ve gözlerimin içine bakmasını beklemiyordum doğrusu. Sorar gibi, yüz hatlarını incelerken mırıldanmaya başladı. "Biz.." dedi, heyecanlı mı yoksa kafası mı karışık anlaşılmıyordu. "Yani.. sen.. ve ben.." hala kafasında toparlamaya çalışırmış gibi sağa sola göz gezdirirken dudaklarını ıslatmaya ihmal etmiyordu. "İkimiz," dedi en sonunda, sanki bunu defalarca kez sayıklamamış gibi. "Evet Zayn? Evet, ikimiz?" Teşvik etmek istercesine ona yöneldiğimde kendini geri çeker gibi olmuştu, yersiz hevesime söverek dibine girmekten kaçınırken sesli bir şekilde yutkunduğunu duydum. "Karı kocayız." Söylediği şey bana bir şekilde, hala mucize gibi gelirken kendini toparlamış görünüyordu. Ben ise, sonsuzlukta kaybolmuş, sarhoş olmuş zavallının tekiydim. Esmer teninde dolanan gözlerim, kaşlarına, sakallarına, gözlerine, güzelliğine takılıp kalırken gülümsemem büyüyordu. "Benimsin." dedi kendinden emin bir şekilde, yoksa onu dinlemediğimi mi düşünmüştü. "Seninim, Eva."

O an, elindeki sıvıyı niçin içtiğini anlamıştım aslında. Alkolün cesaret verdiğini her yerden duyuyordum ancak inanmaktan uzaktım. Yanağımda dolaşan parmaklarının tersiyle ısınırken aynı anda üşümeye de başladığımı hissediyordum. Sağ yanağımı kavrayan elinin altında tüm hislerimle ezilirken gözlerinde gördüğüm tedirginliğime şaşırdım, bu kadar endişe etmek zorunda mıydım? "S-sence de.. biz.." Kuruyan dudaklarımın arasından neredeyse sayıkladığım kelimelerle konuşmaya çalışmak aptallıktı belki. "Denemeli miyiz?" dedim, sanki nefesimi tutmaktan ölecek gibi, hararetle verdiğim sorumun arkasından. Hala o parti gecesinde olanları düşünüyor ve ister istemez kızarıyordum. Ancak bir gerçek vardı; o benim kocamdı ve bana aitti. Kendisi söylemişti..

"Korkuyor musun?" Alevlerin dansına eşlik eden gözlerimi yeniden koyu renkli gözlerine çevirdiğimde sormuştu bu soruyu. Korkuyor muydum? Belki biraz, bu konuda yalan söyleyemezdim. Usul usul, utançla indirdiğim bakışlarımı gizleyerek başımı salladığımda çenemi kavrayan parmaklarına tutunmak isteğiyle doldum. "Bunu hemen yapmak zorunda değiliz, Ufaklık." Işıldayan gözleri bana yeni bir kapıyı aralarken dudaklarında küçük bir tebessüm hayat buldu. "Benim bir fikrim var." Gözlerindeki gördüğüm şeyin anlamını bilmiyordum. Ayağa kalkarak ateşin önüne doğru adımlayışını, hemen ardından da üzerindeki kazağı tek hamlede soymasını izledim. Onu bu şekilde gördüğüm her an, başımı çevirme isteğiyle doluyordum. Onun yanında giyinmekten, onun gözlerine maruz kalmaktan ölesiye çekiniyordum. Ancak o her defasında bir şey yapıyor ve beni sakinleştiriyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi..

Yatak odasının ahşap zemininde attığı her bir adım çatırdayarak tatlı bir ezgi oluşturuyordu, ellerimi tutuyordu ve karşısındaydım. Kalbim nefesimle delicesine bir yarışın içine girmişti adeta, dudaklarım her an biraz daha kuruyordu ve önüne geçemiyordum. "Dokun bana." diye fısıldadı, alevlerin ışıltılarla süslediği esmer teni, güzel, bakırı andıran bir renkle ışıldayarak dokunma istediğimi arttırıyordu. Ama yapamıyordum. Ona dokunmayı çok istesem bile sanki dünyanın en zor işiymiş gibi geliyordu. Yanaklarımdan alevlerin fışkırması an meselesiydi belki de. Gözlerimi kapayarak başımı iki yana salladım. Ellerimi bırakıp bedenimi kendi etrafımda çevirdi. Nefesi ensemi yakarken elbisemin fermuarını çekiştiren parmakları isteğine kavuştu. Ayaklarımın dibinde uzanan elbisemi küçücük bir hareketle uzaklaştırdım oradan. İçim kıpır kıpırdı ve karşısında yarı çıplaktım.

Ancak bir şey olmuştu. O an bir şey gerçekleşmişti ve ben artık ondan utanmıyordum.

Yutkunarak gözlerimi izleyen gözlerine bakıyordum şimdi, ellerim bileklerini kavramışlardı. Onu aşağıya doğru çekiştirdim, boyu benden böylesine uzunken ona dokunmak zordu. Şöminenin önü sıcaktı. Onun göğsü kadar olmasa da sıcaktı. O usul usul otururken bedenim sessizce kucağına ilişti, sanırım bendeki bu değişimi o da anlamaya çalışıyordu. Yüzüme yersiz bir şekilde konan gülümseme ile başımı iki yana salladım. "Bana bunu sakın sorma." diyebildim, güzelliği başımı döndürüyordu. "Ne şimdi, ne de başka bir zaman. Çünkü ben bile ne yaptığımı bilmiyorum." Gergin bir gülüşme geçti aramızda. Bu gerginliğin sebebi çıplak olmak üzere olmak değildi belki de, daha öncesinde bunu yaşamış sayılırdık. Ancak Zayn biliyordu, bunu tecrübe etmişti sorun bendeydi. Kendim için endişe etmeyi kessem bile, onun aklındakileri bilememek yeniden endişelenmeme sebep oluyordu. "Söylesene," kuru boğazımı ıslatarak konuşmaya çabaladım. "Beni.. istiyor musun?"

"Aptal falan mısın sen?" Ansızın çatılan kaşlarıyla iki yanından tuttuğu yüzümü çekiştirerek alınlarımızı birleştirdi. "Seni seviyorum Eva. Seni seviyor ve istiyorum." Dudaklarımızdaki gergin gülüş usul usul uzaklaşıp kaybolduğunda dolgun dudakları dudaklarımı kavradı. Öpücüğü kusursuzdu. O an her şey durmuş gibiydi, ellerim bedenini keşfetmek için arzuyla teninde dolanıyordu. Sağ omzundaki yılan dövmesine gelince durmuştu parmaklarım. Dudaklarımı saniyeler içinde şişiren öpücüğü o an kesildi. Çünkü yapmak istediğim başka şeyler vardı.

Tadına bakmak istediğim başka bir şey.

"Sana aitim." dedi. Fısıldıyor dahi olsa sesi kendinden emindi. "Ne istersen yapabilirsin. Sadece beni keşfet." Gözlerim o dövmeden başka hiçbir şeyi görmüyordu. Dudaklarım tenini ve kendisi gibi kokan bedenini istiyordu. Belime sarılan parmakları varlığını korurken arka planda, zihnimin içinde bir şarkı yükselmeye başladı. Kulaklarım uğulduyor, başım dönüyordu ama duramazdım. Bedeni yasak bir meyveydi ve her ne yaparsan yapayım onu ısırmaktan kendimi alıkoyamazdım. Dudaklarım pürüzsüz omzunda dolanırken yanıyorlardı adeta. Cehennem ateşinde çıplak ayak yürümek gibiydi bu. Onun kesik, heyecanlı nefesleri tadına bakma isteğimi arttırırken Friday? yazısının üzerini öpmüştüm. Tanrım, Zayn beni olmadığım birine dönüştürüyordu.

Büyüyen burun deliklerim kokusunu her daim içine çekmek isteğiyle köprücük kemiğinden uzaklaşıp boynuna yöneldiğinde sıcaklığı artmıştı, teninden yayılan ısı kokusunu belirginleştirirken belirgin ve şişkin boyun damarlarını dişleyişimi hatırlıyordum. İçimde nasıl bir vahşi vardı böyle? "Seni seviyorum." demiştim boyun damarlarının çizgisini ıslak dilimle kat ettikten sonra. Dişlerim çenesinin altını hedef aldıkları anda belimdeki parmakları yükseldi ve göğüslerimi bir arada tutan kumaş parçasını yok etti.

Savunmasızdım.
Neredeyse savunmasızdı.
Nefeslerim sıklaşıyordu.
Onun nefes alıp almadığını söylemek zordu.

Sırtım yere serdiği yumuşak kumaşların üzerine yayılırken pantolonunun kumaşının uzaklaşmasını seyrettim. Göz gözeyken her şey daha kolaydı. O üzerime uzandı, ben onun yerini hazırladım, parmak uçları beni tamamen çıplak bırakana kadar tenimde kaydı ve sonra aynı anda derin bir nefes aldık. "Canını yakmayacağım sevgilim." dedi son bir kez gözlerime bakıp izin alırken. Parmaklarım destek ararcasına boynundaki kalın metal zincirde dolaşıyordu, ona sadece başımı sallamakla yetindim. "Kendini kötü hissedersen, duracağım. Tamam mı?" Bir kez daha başımı salladım ona. Bunu olmayacağını biliyordum. Kötü olmayacağını.

Onu seviyordum.
Beni sevdiğini söylüyordu.
Mutluydum.
Mutlu olduğunu var sayıyordum.

Ve sonra, boynundaki metal zincir koparak adını fısıldadığım göğsümün üzerine düştü.

Ufaklık | zm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin