16

9.5K 446 33
                                    

Darmadağınıktı. Zihnim, kalbimin odaları, duygularım.. Her şey, hepsi darmadağınıktı. Sabahı gören yatak odasının storlarının arasındaki boşluklardan sızan gün ışığı pembe renklerini gönderirken küçük bir ıslaklık sesiyle ayrıldı dudaklarımız. Gözlerimi açıp ona bakabilecek kadar cesur davranamıyordum ancak o, bana saatlerdir, durmak nedir bilmeyen öpücüklerini sunuyordu. Kopamıyordum ondan, bırakamıyordu beni, bu amansız öpücük yarışını hiçbir şekilde bitiremiyorduk ikimiz de. Öpücüklerin bıraktığı izler sabaha kadar geçmezse bizi ele verecekti belki de, şimdiden dudaklarımdaki şişliği hissedebiliyordum, bu korkunç aynı zamanda inanılmaz hissettirmeyi bir şekilde başarıyordu. İçim gıdıklanıyordu her yeni dokunuşunda, küçük bir nefes bırakıp sanki ilk kez öpüyormuş gibi karşıladım dudaklarıma sürttüğü dudaklarını. Nefesinin sıcaklığı kalp atışlarımı okşuyordu, tıpkı parmaklarının yanağımda bıraktığı küçük izler gibiydi dokunuşları, taklitçi ancak bir o kadar da farklı. "Eva.." Adımı tereddütle, titrek nefesiyle soluduğunda kirpiklerim birbirlerinden ayrıldı, göz kapaklarım onu görmek isteyen gözlerime inat indikleri yerden kalkmıyordu belki de sadece yorgunlardı. "Bana neler yaptığını görmüyor musun, Ufaklık?" Çenemde küçük vuruşlarla ritim tutturan adam için araladım gözlerimi, kabuk bağlayan dudaklarındaki yaralar gözle görülür bir iyileşmeye uğraşmışlardı. Buna sebep olup olmadığımı merak ettim o an, ona gerçekten iyi geliyor olmam mümkün müydü? Avuçlarımı çekimser bir tavırla yukarıya kaldırırken sadece gözlerime attığı bakışlar kalbimi hızlandırıyordu, ellerimle onu sevebilmek istiyordum sonunda. Bunun için bir hayli beklemiştim ve şimdi de karşılığını almak istiyordum, dokunuşlarım can çekişiyordu tenimde, serbest kalmalarına ve onun teniyle buluşmalarına ihtiyacım vardı. Parmaklarımın çekimserlikle kavradığı sakalları avucuma batarken bile doyumsuz hissediyordum, daha fazlasına ihtiyacım vardı, onu sevmek için parmak uçlarım yetersiz kalıyorlardı.

"Değişimlerden nefret ederim." Dedi, onunla konuşmuyor olmam bir şekilde rahatsız ediyor olmalıydı ancak bu rahatsızlığın sebebinin dokunuşlarım olup olmadıklarını da merak etmiyor değildim, henüz çok mu erkendi bazı şeyler için? "Önce evdekileri değiştirdin," inatla sürdürdüğü konuşmasını ne kadardır içinde biriktirdiğini merak ediyordum, kurduğu her bir cümleyle biraz daha rahata eriyor gibi görünüyordu. "Sonra evimi, düzenimi." Parmaklarını havaya kaldırarak gözlerimin önünde saydı, çatık kaşları bana eve geldiğim ilk günleri anımsatıyordu, 'Değişikliklerden hoşlanmam Ufaklık!' O uyarılarını ömrüm boyunca unutmayacaktım belki de. "Ve kızımı." Dedi üstüne bastırarak, hala onu dinlediğimden emin değildim, hala onu dinlediğimden emin olamıyordu. Düşünceli bir şekilde, zihnimdekilerin esiri olmuş bir halde gözlerine bakmak için kendimi zorladım. "Ve beni." Dedi sonunda, bıraktığı küçük nefesin içinde kayboldum bir an. "Sadece, doğal davranıyorum." Dudaklarım benden habersiz sarf ettikleri cümleyle hareket ettiklerinde sanki biraz daha şişmişler gibi yüzümü buruşturdum, sabaha kadar yerli Afrikalı dudaklarına sahip olacaktım ancak bildiğim bir şey varsa bu dudakların sadece siyahi insanlara yakıştığıydı. Ben, bunun için fazla yuvarlak bir yüze sahiptim.

"Bunu görebiliyorum." Loş odanın içinde, o başını sallarken şiş gözlerine düşen gölgeleri izliyordum. Kirpiklerinin kıvrımları göz kapaklarına hediye edilmiş birer süs gibiydi adeta. "Ve, bunu seviyorum." Yüzüne taktığı gülümseme ile yerinde kaydığı an, üzerine düşmemek için son anda omuzlarına tutunmuştum. Gözlerimin içine doğrudan bakan adamın üzerinden kalkmak da, kararsızlık kadar zordu benim için. Doğrulmak istediğimde sağlam koluyla beni bedenine bastırdığında sadece bir titrek nefes daha verebildim. Bu, çok saçmaydı. Nefeslerden başka hiçbir şey verememek. Gerçekten sevdiğimi hissettirememek. Sadece, boş boş bakmak veya öpüşmek.

Ya da öpüşmek güzeldi.

"Seksen beş." Dedi fısıldayarak, öpücüklerimizi saydığından haberim yoktu. Başımı iki yana sallayarak bir diğer öpücüğü verdim dudaklarına. "Hayır, doksan iki." Şaşkınlıkla aralanan ağzından ufak bir 'Ah!' sesi çıktı, sanırım ondan daha iyi saydığımı bilmiyordu. "Doksan üç." Sıradaki öpücüğünü aldığımda yüzümde anlamasız bir gülümseme belirdi. "Doksan dört ve doksan beş." Karşılığını verdim, art arda iki öpücük vermiş olmam hoşuna gitmemiş gibi yüzünü buruşturdu. "Hile yapıyorsun Ufaklık." Konuşmasını bitirdiği an, kalbimden yükselen cesaretle onu bir kez daha öpme ihtiyacı hissettim. "Doksan altı." Kırık koluna aldırmadan üzerindeki bedenimi tüm gücüyle kaldırıp yatakla buluşturduğunda korkuyla bakmıştım gözlerine, koluna zarar vermekten çekinmiyor muydu? Ya canı acıdıysa? "Zayn-" araya girmek istediğim an bana peş peşe üç büyük öpücük verdi. "Doksan yedi, doksan sekiz ve doksan dokuz." Çocuk gibi birbirimizle inatlaşıp durdurduğumuz o an, sıradaki sayı ikimizi de duraksatmış ve düşünmeye teşvik etmişti. "Yüz öpücük oyunu." dedi, bunu bir oyun olarak görmediğini biliyordum. "Yüz öpücük oyunu." dedim kabul ettiğimi bildirircesine. Beni sevmeye, tanımaya çalışacaktı, biliyordum. Ona gösterecektim, kalbimin içindeki değerinin farkındalığına varmasını sağlayacaktım. Bu yüzden dudaklarımız son bir buluşma için aynı anda, aynı kelimeyi fısıldadılar.

"Yüz."

Herkese merhaba! Profilimde yer alan Mariposa:1867 adlı hikayeye bakarsanız çok sevinirim, hepinize iyi okumalar! ❤️

Ufaklık | zm Where stories live. Discover now