Küçük bir iç çekiş. Kapalı ancak huzurlu bir çift göz. Sonunda yeniden sağlıkla kalkıp inen küçücük bir göğsün verdiği gülümseme. Tanrı'ya şükretmem gerekiyordu, Bay Milward'ın arkadaşına teşekkür etmem ve her şeyi düzene sokmam. Ama hepsinden önce, Suri bizimleydi. Tıpkı, gelecek olan kardeşi gibi. Düşüncesi bile ne aptalcaydı, karnımın içinde hiç beklenmedik bir hediyenin var oluşu, her gün biraz daha büyüyüşü, nefes almak ve yaşama tutunmak için bedenimi seçmesi.

Tanrı'nın beni, onun annesi olarak görmesi.

Suri'nin küçük, yer yer soyulmuş ojelerle kaplı tırnaklarını öperken düşündüm, onun da her gün böylesine hızlı, böylesine çabuk büyüyüşüne şahitlik edecek miydim yani? Önceleri sadece bir parmağımın büyüklüğünde yaratılacak olan eli, günün birinde benimki kadar büyük olacak mıydı? Benimle birlikte, kızkardeşi ve babasıyla birlikte büyüyerek ailemize katılacak mıydı? Peki ya Zayn, ya Suri? Onlar bundan dolayı mutlu olacaklar mıydı? Zayn bebeğimi sahiplenecek miydi beni sahiplendiği gibi? Suri'yi sahiplendiği gibi? Sorular gittikçe bulandırıyordu beynimi, odaklanmam gereken bir çocuğum daha varken bencillik ediyordum belki de. Küçük Suri'm henüz tam olarak iyi olmadan, anlamsız bir hayalin içine kapılmak doğru değildi. Hem, hayal kurup dursam ne olurdu ki? Hayatımda daha önce hiç görmediğim bir şeyi, küçük bir bebeği ben nasıl tutabilirdim ki? Bu Suri'yi tutmak gibi olamayacaktı, o daha küçük olacaktı. Düşüncesi bile tuhaf gelmişti, öyle bir şey benim içimde nasıl büyüyecekti ki? Ben bile o kadar büyük değildim!

Sonra ellerimi kapadım yüzüme, utanç içinde, kızaran yanaklarımı saklamak istedim. Odada kimse olmasa bile sanki birileri beni izliyormuş gibi gelmişti o an. Ne kadar tuhaftı oysaki, hayat dedikleri şey ne kadar tuhaftı. Daha bir sene önce, dergilerinden fotoğraflarını keserek sakladığım adamın çocuğunu taşıyordum şimdi. Bu, inanılmazdan da inanılmaz geliyordu. Oysaki o kadar inanılmaz değildi. O buradaydı ve anlamsız hareketler yaparken beni seyrediyordu. Elinde tuttuğu bir bardak sıcak kahve içini ısıtırken ıslak saçlarını savurup duruyordu, hastahane odasında olmanın en iyi yanı, banyo yapabilmekti sanırım. "Ne?" Mırıldanarak yanıma doğru adımlamış, başımın üstündeki saçları karıştırmıştı. "Neden gülümseyip duruyorsun?" Omuz silkerek yetinmek istedim o an, dudaklarım kelimeleri telaffuz bile edemeyecek kadar yorgun geliyordu bana. O, yer yer kuruyan uzun saçlarımı dolaşan yüzüklerinden, canımı yakmadan uzaklaştırmaya çalışırken ben diğer elindeki kahve bardağına uzanmak istemiştim. Bunu fark eder etmez elini uzaklaştırmış, bana olumsuz birkaç ses çıkartarak, "Hayır. karşılığını vermişti. "Hamileler kahve içmemeli." Söylediği şu şey. Yanaklarım daha fazla kızarabilir miydi bilmiyorum ama, utancın yüzümde yarattığı o gülümsemeyle aptal aptal aşağıya bakıyordum. Zayn bunu anlamazdı, kız olmanın dışında bugüne dek tek başıma olmak ve erkekler dahil hayat hakkında hiçbir şey bilmiyor olmak bir hayli zordu benim için. Biz gerçekten, o işi bile yapmıştık ve şimdi bir çocuğumuz olacaktı. Kıkırdamamak için kendimi çok zor tutarken parmaklarıyla hoyratça başımın üstünü okşadı. "Aptal.." Artık, beni eskisi kadar rahatsız etmeyen o şaka vari sözcüğü söylerken o da gülümsüyordu. Eğilip saçlarımın arasından koca bir öpücük aldıktan sonra hemen yanındaki kızımızın alnına uzandı ve içini çeke çeke, doya doya bir öpücük verdi. Suri'yi sevdiğini biliyordum ancak daha çok belli etmesi gerekiyordu, gerçi bu korku ona yeter de artardı. Az kaldın onu kaybediyordu ve bu korkuyu hayatının sonuna dek yaşayacağını biliyordum. Aslında, Zayn için pek üzüldüğün söylenemezdi. Bu bir nevi, onu kendine getiren yegane şey olarak kalacaktı hafızasında.

"Benim için ona göz kulak olur musun?" diye sordu fısıldayarak. Parmaklarım incecik tişörtünün eteklerini tutuyordu bırakmak istemediğimi gözüne sokarcasına. "Bay Gilbert'a teşekkür etmem gerekiyor Eva, biliyorsun. O adam bir günde iki çocuğumu birden kurtardı.." omuz silkmek yerine dudaklarımı büzerek kabullendim durumu, haklıydı. Bencillik etmek yerine benim de gitmem ve Bay Gilbert'a teşekkür etmem gerekiyordu. Ancak içimde bir şeyler vardı o adama karşı, tuhaf bir şeyler sezinliyordum sanki. Anlam veremediğim bir huzursuzluk hissi geçiyordu kalbimden adını her duyuşumda. Henüz kim olduğunu bilmiyordum ancak yine de tuhaf bir tat bırakıyordu kalbimde. Bunu Zayn'e söylemek istemedim çünkü ya saçmaladığımı düşünecek ya da gereksiz bir endişeye kapılacaktı. En iyisinin susmak olduğuna karar vererek hala uyuyan Suri'nin yanındaki boşluğa kıvrılarak uzandım. Gözlerimi birkaç dakikalığına da olsa dinlendirmek için kapadığım an küçücük, tatlı bir ses etrafta aradığını bulamamanın korkusuyla konuşmuştu. "Anne?" Güçsüzlüğü sesine yansıyan Suri, kendisine herhangi bir cevap verilmemesi üzerine bu sefer, "Baba?" diyerek etrafı kolaçan ettiğinde elimi karnının üzerine bırakarak ona sarıldım. "Buradayım canım, korkma sakın." Yan çevirmeye çalıştığı bedenini dikkatle kollarıma alırken küçücük eli savurgan bir tavırla yanağımın üzerine düşerken, "Baba nerede?" diyerek merakını dile getirdi. Elini tutup dudaklarımın içine hapsederken öpücüklerimi kesmeye çalışarak fısıldadım. "Babanın küçük bir işi var, hemen dönecek tatlım." Mavi gözleri düzensiz aralıklarla açılıp kapanırken onun hala ilaçların etkisinde olduğunu biliyordum. Israrla, babasını görmek istediğini söylediği her an ise, ayaklanarak sadece karşımızda yer alan odaya gitmek ve Zayn'e haber vermek istiyordum. Suri uyanmıştı ve bu bekleyemezdi. Zayn'in kızını görmeye, onun iyi olduğunu bilmeye ihtiyaç duyduğu kadar Suri'nin de babasına ihtiyacı vardı. Sessizce yerimden kalkarak kapısını ağır ağır kapadığım odanın karşısında yer alan, 702 numaralı odanın kapısının önüne adımlarken içimde bir yerde tuhaf bir çekimin meydana geldiğini fark ettim. Aralık duran kapıyı açmak için hevesli olduğum kadar açmamak için direniyordu içim. Yapmamam gereken bir şeyi yapma kararı aldım o an,  Zayn'in endişeli sesi dinlemek zorundaymışım gibi hissettirmişti. "Eva bunu kaldıramayabilir." demişti tedirginliğini tanıdığım ses tonuyla. "Haftalardır ne kadar yıprandığını tahmin bile edemezsiniz Bay Gilbert, üstelik.." küçük bir sessizliğin ardından devam etmişti. "Üstelik bebek bekliyoruz." O an içeriye girseydim, belki her şey bambaşka olabilirdi. Belki sonsuza dek saklanan bir sır olarak kalırdı her şey. Ancak ben beklemeyi seçmiştim, konunun nereye varacağını merak ediyordum o an.

"Ama o benim kızım." Daha önce duymadığım o yabancı ses konuştuğunda ise artık çok geçti. Karşımda, daha önce hiç görmesem bile kalben hislerle bağlantılı olduğum bir adam vardı.

Nereden çıktığını bile bilmediğim, varlığından bile haberdar olmadığım biyolojik babam.

Herkese merhaba! Öncelikle, sizlere pek iyi gelmeyecek bir haber ile karşınızdayım! Hikayeyi burada bitirmek ve final yapmak istiyorum.

Yalnız final dediysem, birinci kitabın finali, korkmayın!

Hikayenin bundan sonraki kısmı yayınlayacağım 2. kitap ile devam edecek, ilk bölüm geldiğinde sizlere haberdar edeceğim!

Ayrıca çok şey kaçırdığınızı düşündüğüm bir diğer hikaye olan "Mad"'e bakarsanız, kendimi daha iyi hissedeceğim. Herkese iyi okumalar! İkinci kitapta görüşürüz!

Ufaklık | zm Where stories live. Discover now