Bölüm 1: İlk Kurşun

59.7K 1.2K 108
                                    

Bozuk bir plak gibi tekrarlayıp duruyordum kendimi; her gece aynı intikam duygusuyla, kazanmak ya da kazanmak felsefesi yolunda kendime yeminler ediyor ve güya Ay'ın göndereceği gücü kullanmak için zafer kılığına sokuluyordum. Niçin böylesine ütopyalar içine sürüklüyordum ki ruhumu; ne diye paranoyaklığa kafa tutuyordum?

Sabahında cesaretimi kaybettiğim bir geceyi geride bırakmamın ardından beynimde bir sürü kelime birikmişti. Hepsi ekmek sırasına girmiş ve evlerine yetişmek ümidiyle çırpınan garip insanlar gibi, düşüncelerimi didik didik ediyorlardı. Kelimeler, kâğıtlara dökülmek için gecenin gelmesini benden katlarca daha fazla sabırsızlıkla bekliyorlardı. Ve şu kaybettiğim cesaretim, o cesaret neye karşı neden kaybolmuştu, bilmiyorum; yazmak konusunda Doğukan'dan bir adım öteye gidememekteydi belki de endişem. 

Gün ışınlarının iyiden iyiye odayı ısıtmasıyla tenimde beliren sıcaklık, duygularımı yükseltti ve evde durmayı istememem ile başka herhangi bir yere de gitmek istemeyişim birleşince, abime duyduğum özlem, onun yanına gitmekten başka çare bırakmadı bana.

Gayet acelesiz bir şekilde hazırlandıktan sonra ayaklarımın süratli kombinasyonu sayesinde odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Aşağı inerken dışarıya çıkacak olduğumu anneme sesli olarak belirttim; annemden gelen soruları cevapsız bırakarak, nihayet, bahçeye adımımı atabildim.

Sol elim çoktan montumun cebinde yer edinmişken diğer elimle de arkamda kalan kapıyı çektim kendime doğru. Kış mevsiminin yarattığı kuruluk kapanan kapı sesini dingin bir hâle getirirken kulağıma dolan ikinci kapı sesi kafamı sesin geldiği tarafa doğru yöneltmeme sebep oldu. Evler arasındaki az mesafenin sağladığı avantajla karşı evden çıkan kişinin Doğukan olduğunu rahatlıkla anlayabildim. Birkaç gündür gerçekleşen bu zaman rastlaşmaları Tanzimat Edebiyatı'ndaki romanlarda yatan teknik kusurlardan ayırt edilemeyecek düzeydeydi; ya bugüne kadar fark edemediğim şekilde Namık Kemal'in romanlarından birinin karakteriydim ve bu, şimdi açığa çıkıyordu ya da harekete geçeceğim zamanları kollayıp kasıtlı olarak hamle yapıyordu karşıdaki. 

Verandanın merdivenindeki basamakları iniyor olduğum süre içerisinde onu ve ne yaptığını inceledim. Kapıdan ilk çıktığında bulunduğum konuma bakmamıştı bile; sırasıyla koyu kotunun paçalarını düzeltti, ayaklarını yukarı doğru kaldırarak ayakkabılarına ve sonrasında saatine baktı. 

Basamakların bittiğini fark edince onu incelemeyi bırakıp düz bahçe yolunda ilerlemeye koyuldum. Fakat incelemiyor, hatta ona doğru bakmıyor olsam bile onun kendi bahçelerinde benimle aynı doğrultuda ilerlediğini hissedebiliyordum.

Daha da hızlanarak evin dış kapısına ulaştım ve bir çırpıda bu kapı engelini de aşıp yola çıktım. Derin bir nefes alıp boynuma asılı çantamı düzelttim ve dışarıda kalan elimi cebime, adımlarımı da düzene soktum.

Hedefime abimi yerleştirmiş biçimde henüz evden çok uzaklaşmamıştım ki "Kumsal!" diye seslendi biri. Telaşsız ve bir o kadar da tedirgin bir sesti; ya da ismimi bu ses tonuyla böylesine ilk kez duyuşum karşısında kafamdaki tüm sıfatları birbirine dolaştırmıştım.

Duymamışım gibi yürümeye devam etmekteyken koştuğunu belli edercesine nefes nefese yanımda belirdi. Garipseyen bakışlarımla kafamı ona çevirdiğimde birkaç kez kırptı gözlerini.

“Nereye gidiyorsun?” dedi boş ifadesinin üzerine alaylı bir görünüm yerleştirmek istercesine. Kulaklarımın algıladığı cümleyi beyin sinyallerimle etkisiz hâle getirdim; sorusunu yanıtlamayacaktım. Küçüklüğümüzden beri abimle kalem yarışında olduğu ve annem tarafından abimin kötüleşmesine sebep olan kişi olarak nitelendirildiği; ayrıca uzun zamandır kendisiyle konuşmadığım için böyle bir soruyu elbette ki samimiyetinden dolayı sormamıştı.

Kalbini Aya VerWhere stories live. Discover now