Bölüm 3: Belirsiz Karmaşalar

20.1K 673 43
                                    

“Birileri senin iyiliğini düşünüyor, birileri seni korumak istiyor, birileri aslında senin düşündüğün gibi değil, birileri bir şeyleri düzeltmek istiyor ve galiba birileri seni seviyor.”

Mesajı gözlerimi kırpa kırpa tekrarlarca okuduktan sonra doğruldum ve telefonu çalışma masamın üzerine koydum. Belki aklım durmuştu, belki de kalbim… Bunu ayırt edemeyecek kadar şaşkındım. Yapmam gerekeni bilmiyordum, bu gibi durumlarla çok kez karşılaşmamıştım. Sıyrık bir fikir, mesajı umursamamayı bana öğütleyip dizüstü bilgisayarı açmaya ve bir şeyler karalamaya karar vermişken, ellerim benden habersizce telefonu yeniden kavradı. “Sen kimsin?” yazmıştım telefonun elimde olduğu bile içimden kulaklarıma yeni fısıldanmışken. Dilimin üzerinde duran heyecanın oluşturduğu yumru kalbim ve boğazım arasında koştururken yutkundum. Birkaç dakika sonra yeni bir mesaj geldi. “Saygı duyduğun biri.” 

Belki bugünkü cümlelerinden yola çıkıyordum bu yargıya varırken, belki de hislerimden onu kovamadığım için tosluyordum bu duvara ama kalbim içerisinde mesajı atabilme ihtimalinin zirvede olduğu tek bir kişi vardı; Doğukan. Böylesine bir mesaj atabilecek kadar gururundan vazgeçebilir düzeyde miydi?

Bir anda başımdan savdığım heyecana galip gelerek ekrandaki harflere dokunmaya başladım. “Ben yalnızca aileme saygı duyarım. Şimdi kim olduğunu söyle ya da kendinle mesajlaş.” Elbette kim olduğunu söylemesini beklemiyordum; ama bu, merakımın sonucunda elime bir cevap geçsin ya da geçmesin, tehditvari mesajlar atabileceğim gerçeğini değiştirmiyordu. Mesajı yollayıp beklemeye koyuldum. Fakat gönder tuşuna basmamın ardından yaklaşık yirmi dakika geçmesine rağmen hâlâ bir cevap gelmemişti.

Beklenti dolu anlarımı değerlendirmek için banyoya girdim. Vücudumu köpüklerken, saçıma şampuanı boca ederken, durulanırken... Her hareketimde aklımdaki soru işareti daha da büyüyordu. İşareti çok daha büyütüp patlatmamak için bir an önce işlerimi bitirdim.

Banyonun kapısını açtığımda sıcak buharlarla birlikte odama bir adım attım. Yerleri ıslatan ayağım beni rahatsız ediyordu. Kafama sardığım havluyu sol elimle tutarken telefona koştum. Dişlerimi sıkarak ekrana baktığımda yeni bir mesaj geldiğini görmemle parmaklarım aniden uyuşmuştu sanki. İtinayla okudum; her tümceye ayrı dikkat vererek. “Matematik kadar karışık olan, çözemeyeceğin bir denklem gibi zor ve seni hiç kıramayacak biri. Şimdi sen bul.”

Hiç şüphem yoktu ki karışık olan, bu mesajı yazan kişi her kimse o kişi değildi; matematiğin dibine inip karmaşık çöplükleri karıştıran tek şey benim kafamdı şu durumda. Bundan sonrasında her ne yazarsa yazsın, ne cevap verirse versin onu Doğukan sanmaktan vazgeçmeyeceğime emindim ve eğer vazgeçmeyeceğim kestirimim doğruysa bile, banyodan sonra çöken ağırlıkla onunla uğraşamayacak kadar uykum vardı.

Kulaklarıma dolan günaydın nidasıyla gözlerimi araladım. Göz kapaklarımı ovuştururken kirpiklerimi düzleştirerek yatakta doğrulduğumda karşımda elinde kocaman bir kutuyla annem duruyordu.

“Bu ne?” dedim kutunun içinde benim için bir şey olduğunu çakmış ama bu gereksiz dikilişine mana yükleyememişçesine.

“Baban yollamış!" diye haykırdı. "Bugün toplantısını atlatır atlatmaz yola çıkacakmış, öyle söyledi.”

Tarifi imkânsız bir mutlulukla battaniyeyi üzerimden attım ve kutuyu hızla elime aldım, ağırdı. Annem yanımda merakla beklerken gözlerimdeki neşeyle ona baktım. Tam bu saniye içerisinde annemi sevdiğim hissiyatına kapıldım; fakat  biliyordum ki anneme karşı doğurduğum bu yoğun sevginin tek kaynağı babamdı. Kutuyu açtığımda içerisinde pespembe, kocaman bir daktilo olduğunu gördüm. Nefesim soluk boruma sığmıyormuşçasına mutluluk çığlığı atarken düşündüm de, güzel başlayan bir gün güzel ilerler, yargısı yanlış değilse eğer, bugün güzel bir gün olacaktı.

Kalbini Aya VerWhere stories live. Discover now