Bölüm 10

17.8K 431 94
                                    

"Yarın son." diye geçirdim içimden ve yanan gözlerimin üzerine en renksiz battaniyeyi örttüm.

Aylar önce, son dövüşümün meyvesi olan sızlayan kemiklerimin, beynime gönderdiği acı tomurcuklarıyla gözlerimi açmıştım. Boynumun altındaki serin yastık tam olarak sinir noktama dokunuyor gibiydi; yumuşacık şeyden bile rahatsızlık duymuştum.

"Sonunda." demişti bir ses. Beynimde kaybolan zaman ve mekân kavramını çözümlemeye çalışmıştım. Kafamı, kulaklarıma belli belirsiz dolan sese çevirdim. Gözlerimin değdiği kişiyi tanıdığımda yorgun bir nefesi dudaklarımın arasından salıverdim.

"O zorbayı bilerek karşıma çıkardın, değil mi?" Dövüştüğüm o devasa yaratığı kastediyordum. Kartal, oturduğu koltukta sırtını arkaya doğru ittirerek gerindi. Elindeki telefonu koltuğun yumuşak yüzeyine fırlattı. "Akıllanman gerekiyordu." dedi birçok şey ifade eden gözlerini yüzüme dikerek. "Hem," Durakladığı sırada ben, ne söyleyeceğini merak etmekle uğraşıyordum. "Doğukan'ı bıçakladığım gece onayladığın yalan için de ödeşmiş olduk." Kendini savunma stili bu muydu yani? Tamam, yalanı desteklemem konusunda haklı olabilirdi ama ödeşmeyi bu yol aracılığıyla hedeflemesi saçmalıktı. "Öldürecekti beni be!" Konuşurken bana rahat bir salise yaşatmayan acı, kelimelerime yansıyordu. "Sen de bunu istemiyor muydun zaten?"

Ölüme olan yaklaşımımı yargılamasını duymamış gibi yaptım ve doğrulmaya karar verdim. Doğrulma girişimim eşliğinde ellerimi kafamın altına atarak yastığı dikleştirmeye çalıştım. Başaramayacağımı anlamış olmalıydı ki yanıma geldi ve eğilerek yastığı diklemesine şekilde koltuğun kenarına dayadı. Ardından kollarımın altından bana destek olarak benim de doğrulmamı sağladı.

Dünyanın benim için düzleşmesi şerefiyle evi incelemeye koyuldum. Kartal kalktığı koltuğa geri dönerken evin oldukça büyük olduğunun farkına vardım. Bu ev ve buradaki eşyaların hiçbiri yasal yollarla var olmamıştı, evet; ama zevkinin gerçekten güzel olduğunu görememek olanaksızdı. "Doğukan mı bir şey yaptı?" dedi nihayet evi incelemeyi bırakıp önüme döndüğümde.

"Hayır," dedim vakit kaybetmeden. "Doğukan nereden çıktı?" Yüzüne pişmiş gülümsemesini yerleştirdi ve bacak bacak üstüne attıktan sonra kollarını koltuğun arka kısmına doğru gerdi. "Seni tanıyorum. Sinirlerini bozacak bir şey olmadığı sürece dövüşmüyorsun. Ailen sebebiyle de dövüşmeyeceğine göre..."

"Aslında," dedim gözlerimi yüzüne iletirken. "Bu kez her şey sebep oldu."

Son söylediğimi duymamış gibi kafasını önüne eğdi. "Doğukan'ı aradım." Aklımdan ailemin durumunu ona anlatıp anlatmamayı geçirirken bu cümleyi patlatmıştı ortada. Konudan konuya bu kadar hızlı atlamayı nasıl beceriyordu? "Niye?" diye sordum ağzından çıkan iki kelimeyi beynimdeki raya yerleştirmeye çalışırken. Doğukan'ı araması işime gelecek bir şeydi. İçimdeki havai fişekleri gökyüzüne fırlatırken yüzüme sinirli bir askı asmaya çalışmıştım. "Bırak şimdi niyesini, ona ilgi duyduğunu bilmiyorum sanki."

Sahi, öyle miyim? Bu, benim açımdan imkânsız denecek düzeyde bir gerçek. Ama gerçek işte. Yaşadığım şey alışkanlık mı sevgi mi, bilmiyorum ama kendime ne kadar itiraf edemiyor olsam da gün geçtikçe Doğukan'a duyduğum nefreti kaybediyorum, diye düşünmüştüm Kartal'ın evindeyken.

Yine de, onu son görüşümün üzerinden aylar geçmiş olsa da Doğukan, denince kalbimden akan nehrin sarsılmasını hiçbir şekilde engelleyemiyorum. Demek ki zaman, unutma eyleminin de hatırlama eyleminin de en yakın arkadaşıymış.

Onun silahını ona doğrultmaya çalışmıştım. Konuyu değiştirmek adına aslında uzun zamandır aklımı kurcalayan soruyu yönelttim ona. "Doğukan'ı nereden tanıyorsun sen?"

Kalbini Aya VerWhere stories live. Discover now