Bölüm 8

14.5K 429 43
                                    

Canlı bir bölüm çıkmadığı için üzgünüm, ancak bu kadar oldu. Soma'da tattıkları acının yalnızca kırıntısından tat alabiliyoruz; siyahın yalnızca gölgesini görebiliyoruz aslında. Ve biz böylesine etkilenirken onlar ne yapsın? Şehit aileleri ne yapsın? Acı hüznün keskin bıçağını kalplerine yiyenler ne yapsın? Tekrar tekrar başımız sağolsun, iyi okumalar.

Abin hastaneden kaçmış Kumsal.

Bu cümle bir ninni, bu cümle bir cennet, bu cümle kulağıma üflenen huzur nefesi sanki. Olmamam gerek belki bu duygular içerisinde; ama kim durdurabilir ki kalpten yükselen hisleri? Abime aklını kaçırmış muamelesi yapmalarından ne kadar nefret ediyorsam hastaneden kaçmasına da o kadar sevinmiştim. Avuç içlerime kadar çektiğim tişörtümün kollarını geriye doğru yükselttim. Dudaklarımı aralayıp babama daha da yaklaştım. 

"Nereye kaçmış?" Ancak böyle saçma bir soru sorabilirdim durum karşısında. Yüzüme yerleşen garip tebessümü hissedebiliyordum. "Arabaya geç." dedi babam, sağ eliyle omzuma dokunarak beni arabaya yönlendirirken. Sorumun yanıtsız kalmasını önemsemeden sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum. Bej rengiyle donanmış koltuğa iyice yerleştim ve babamın sürücü koltuğuna geçmesini bekledim. Sürücü koltuğu da olması gereken kişiyle süslendikten sonra "Baba, bir soru sormuştum." dedim, dışarıdaki soruma cevap alamamanın verdiği memnuniyetsizlikle. Emniyet kemerini yuvasına yerleştirmek için bana doğru döndü ve derin anlamlar çıkarılabilecek gözlerini yüzüme dikti. "Kumsal, sevinme. Abin eve geri gelemez."

Nasıl bir kutsal özelliktir ki; saçmalıktan ibaret tek bir sorumla tüm düşüncelerimi okuyabiliyor bu adam?

Sıkıntıyla kafamı geriye doğru yasladım. Araba öne doğru atıldıkça ensemden beynime doğru sinir hücreleri taşınıyordu. Burnuma arabanın ağır kokusu dolarken sağ elimi camın köşe tarafındaki açma kapama düğmesine götürdüm. Düğmeye bastığımda aşağı doğru usulca indi şeffaf şey; şeffaftı aslında, dokunmasan orada olup olmadığını bile fark edemeyeceksin. Ama o fark edilmeyen şey ortadan kalktığında dışarıdaki temiz havayı ciğerlerine doldurabiliyorsun. İnsanlar da böyle; karşıdan baktığında yok gibi gözüküyorlar, ancak ve ancak hissedebildiklerin gerçek manada yanında oluyor. İşte basit bir cam bile kocamandı gözümde şimdi, duygularım öyle karışmıştı ki geçen zaman içerisinde.

Etrafı izlemeye başladım. Her zaman bunu yapardım zaten, en olmadık şeyler bile dikkatimi çekerdi yolculuk yaparken. İnsanların el yapıları, adım atışları, köpeklerin tüylerinin renkleri, asfaltın sıkıntılı hâli, gökyüzündeki kuşlar... Ama şimdi, en çok da açık camın ötesinde bulunan dikiz aynasındaki ben çekiyor dikkatimi. Yüzümü inceliyorum itinayla; henüz bir şey görmemiş, genç, hissiz... Görebileceğim şeyleri düşünüyorum. Hemen ardından geçtiğimiz bir hafta içinde gördüklerimi düşünüyorum. Ne mümkün az sonra ölmeyeceğim? Ne mümkün uzun seneler boyunca yaşayıp yaşamayacağımı bilmek? Aşk mı, dostluk mu derdim? Para mı, huzur mu? Canımdan bir parça aklını kaybediyor her gün; abim her gün eriyor. Kim bilir ne yaşadı da kaçtı? Kim bilir canına tak ettiren neydi de kurtulmak istedi oradan?

"Kumsal, hadi." Keskin ve taze bir sesle irkildim. Araba durmuştu. Ben kendime gelme sürecindeyken babam anahtarı yerinden çıkarmış, arabadan iniyordu. Hafif bir şekilde dolan gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak arabanın kapısını açtım. Abimin bulunduğu Akıl Hastanesi'nin önündeydik. Bahçedeki Düşünen Adam heykeli ne kadar dikkatimi toplamamı engellese de derin bir nefes alarak babamın arkasından telaşlı kalabalığa doğru yöneldim. Bir yanda doktorlar, bir yanda güvenlik görevlileri, bir yanda polisler... Babam hastane görevlilerini azarlarken polisler babamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne ara koptuğumu bilmiyorum ama son duyduğum babamın ağzından çıkan, geç bile kaldınız aramaya başlamak için, haykırışı oldu. Ardından büyük bir yaygara eşliğinde herkes etrafa dağılmaya başladı. Babam arabaya çoktan gitmişti. Sinirliydi. "Kızım, ne dikiliyorsun orada? Çabuk!" Ayaklarımı yere sabitlememeye çalışarak arabaya koştum. Kısa bir mesafe de olsa nefes nefese kalmayı başarmıştım. Emniyet kemerini takmadan bir kere bile yola çıkmayan adam, ben henüz kapıyı tam olarak kapatmadan arabayı harekete geçirmişti. Nasıl da korkuyordu, oğluna bir şey olacak diye. Nasıl da üzerine titriyor abimin; annemin aksine.

Kalbini Aya VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin