-20-

10.6K 281 30
                                    

Sabah kalktığımda Göktuğ telefonla konuşuyordu. Dün akşam Zelal ve Kadir'in yüzüklerini Göktuğ kesmişti. Benim uyandığımı görünce eliyle dolabı işaret etti. Bu demek oluyor ki Şahin gerçekten halletmişti. Kalkıp üzerime ; toz pembe önü kısa arkası uzun bir tunik , siyah dar pantolon , altın sarısı stilletto ayakkabı ve koyu yeşil şal taktım.

 Kalkıp üzerime ; toz pembe önü kısa arkası uzun bir tunik , siyah dar pantolon , altın sarısı stilletto ayakkabı ve koyu yeşil şal taktım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İstanbul’da izin verirdi çünkü Mardin sınırları dışarısında istediğini giy demişti. Bende valize ona göre şeyler koydum. Valizlerimizi alıp dışarıya çıkarttı. Acaba bizimle Mahide cadısı gelecekmiydi diye düşünürken Göktuğ bana seslendi "hadi davetiye mi bekliyorsun?" diye sorunca hemen arabaya bindim Allah'ıma şükürler olsun gelmiyordu. Arabayı Samed kullanacaktı. Arka koltuğa yaslanıp Göktuğ'a dönüp "neden gidiyoruz ?" diye sordum. Açıkçası çok merak ediyordum. Bana mal görmüş gibi bakıp "İstanbul’daki hali habrikasında sorun çıkmış" dedi. Mardin'de ve birçok yerde halı krallığı onlara aitti. Neydi sloganı 'Modern ve el yapımı eşi bulunmaz halılar Şahlı halı dünyası' tabii el yapımı olduğu için bayağı bir pahalı oluyordu ve Araplar manyak gibi ülkelerini bırakıp bu salaktan halı alıyordu. Kendi kendime düşünmeyi bırakıp şarkı mırıldanmaya başladım birkaç dakika sonra Göktuğ kolumu tutup "kapat çeneni" dedi. Kafamı cama yaslayıp uykuya daldım.

Gözlerimi açtığımda yataktaydım. Ayağa kalkıp masanın üzerindeki notu okudum.

Saat 18.30 gibi gelirim. Masanın üzerindeki telefonla 3'e bas ve yemek siparis et

Göktuğ

Duvardaki saate bakınca 15.11 olduğunu gördüm. Açtım ve hiç bekleyeceğimi sanmıyordum. Telefonunda 3 e tuşlayıp kendime etli nohut ve pilav siparis ettim. Birkaç dakika sonra da yemeğim gelmişti. Afiyetle yemeğimi yerken telefon çaldı. Heyecanla telefonu açıp "alo" dedim arayan Şahin'di. Kısık sesi ile "Hadi aşağıya in hemen birazdan araba gelip bizi alacak" dedi. Hemen masadan kalkıp "tamam geliyorum" dedim ve telefon kapandı. Hızla üzerime kırmızı bir pantolon ve siyah bir gömlek geçirip saçımı da açtım ve daha önceden Zelal'in 'al senin olsun bana hiç yakışmıyor' dediği güneş gözlüğü kafama geçirip çıktım. Otelin çıkış kapısının önünde beni bekleyen Şahin'in yanına gittim. Bana bakıp "bu gün hem ses kaydı yapılacak ve birkaç fotoğraf alınacak" dedi. Bende kafamı olumlu anlamda sallayıp bizi bekleyen arabaya bindim. Yaklaşık kırk  dakika sonra büyük bir binanın önünde durduk. Bana birsey demeden kolumdan tutup içeriye soktu. Birkaç merdiven tırmandıktan sonra bir odaya girdik. İçerde siyah düz t-shot ve beyaz pantolonla koltukta oturan Mustafa Ceceli'ye bakım. Bunca yıldır televizyondan gördüğümden daha yakışıklıydı. Yanına yaklaşınca ayağa kalkıp Şahin'e sarılıp "ooo üstat yine harika bir sesti. Kayıt için sabırsızlanıyorum" dedi. Bana elini uzatıp "merhaba Dicle ben Mustafa" dedi. Elini sıkıp işaret ettiği koltuğa otururdum. Bir bardak çay içtikten sonra Mustafa Ceceli ve ben mikrofon dolu bir odaya girdik.

Nihayet kayıt işlemi bitmişti. Şu anda yüzüme makyaj yapılıyordu. Üzerimde sırtı açık ve toz pembe bir elbise vardı (fotoğraftaki kız Dicle)

 Makyajım bitince perdelerin önüne geçip karşımdaki kadının verdiği pozu verdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

. Makyajım bitince perdelerin önüne geçip karşımdaki kadının verdiği pozu verdim. Böyle böyle derken iki saat boyunca poz vermiştim. Bir saate zaten kayıt için gittiği için bir saat sonra otelde olmam lazımdı. Yorulmuştum. Mustafa Ceceli bana bakıp "bence bu kadar yeterli. Bir aya kalmaz ses mixlerini felan hallederiz. Sonrada senin yeni çıkacak albümün için hazır olur. Ha bu arada ilk klip bu şarkıya gelecek. Ben bu albümün aranjesini üstleniyorum. Yarında Funda ile ses kaydederiz sonra da bir ay felan sonra üçüncü,  dördüncü derken on şarkı tamam olur" dedi. Kafamı tamam anlamında sallayıp binadan çıktık. Şahin'e dönüp "Funda kim ?" dedim. Şahin bana bakıp "aaa ben sana söylemedim değil mi ikinci şarkı Funda Arar ile çekilecek" dedi. Çok mutluydum. Otele gelmiştik. Odama girip yatağa uyandım ayaklarım acıyordu. Telefonun bildurim sesi ile telefonu elime aldım. Şahin whatsApp'ı açıp baktım bu benim fotoğrafımdı. Üçüncü giydiğim elbiseyle çekilmişti.

Tam gözlerimi kapatmış uyuyacakken Göktuğ içeriye girdi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Tam gözlerimi kapatmış uyuyacakken Göktuğ içeriye girdi. Bana bakıp "arabadan beri uyuyorum deme bana" dedi hayretle. Yatakta doğrulup "hayır tabii oteli felan gezdim ve yoruldum. Açım ve uykum var yemeği seninle yeriz diye yemedim" dedim. Telefonu alıp "256 numaraya işkembe çorbası,  fırında tavuk ve pilav istiyoruz (....) Evet evet içecek kola olsun. (......) Evet iki kişilik" diyip telefonu kapattı. İşkembe çorbasını severdim. Yaklaşık on dakika sonra yemekler geldi. Hemen masaya oturup çorbama  kaşığı daldırdım. Burnuna gelen keskin koku masadan kalkmadan öğlen yediğim şeyleri yere boşaltmama sebep oldu. Göktuğ bir bana bir yere bakıp "ıy midem bulandı" diyip yanıma geldi. Beni banyoya itip "sen yüzünü yıka bende temizleyecek birilerini bulayım" dedi. Yüzümü yıkayıp ne yaptığına baktım. Yere çorbayı ve tavukları döktü. Birkaç dakika sonra içeriye bir kadın girdi. Göktuğ kadına yeri gösterip "yemekler döküldü de" dedi. Banyodan çıkıp yatağa uzandım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Zelal***

Ağabeyim ve Dicle İstanbul’a gitmişlerdi o yüzden Mahide hanım biraz üzgündü. Salak şey. Saate bakınca 15.48 olduğunu görüdüm. Atlara binmek için iyi bir saatti. Üzerime daha uygun şeyler giyip atların oraya gittim. Benim atım olan Karagül'ün tepesine çıkıp ilerlemeye başladım. Bir saat sonra dere kenarının oraya varmıştık. Attan inip dere kenarına oturdum. Karagül'e baktım su içiyordu. Tam arkamda duran atla arkamı döndüm. Batıhan yine beni bulmuştu. Gözlerni kısıp bana baktı ve "yine karıştık güzelim" dedi ve attan inip yanım geldi. Arkama arkama giderken o bana daha da yaklaştı. Elini yanağıma götürüp makas aldı. Kafamı geri çekecekken kolumu tutup "o güzel yeşil gözlerinin bana korkuyla bakmasından çok hoşlanıyorum" dedi. Onu itecekken Berzan ağabeyimin "Zelal" dediğini duydum. Hızla yanıma yaklaşıp "senin ne işin var o adamla" diyip kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Akan gözyaşlarımın arasından "ağabey vallaha düşündüğün gibi değil inan bana" dedim. Daha önce hiç duymadığım bir ses tonuyla "kapat çeneni" dedi. Şimdi ben ne yapacaktım. Ağabeyim bile beni dinlemiyorsa Kadir hiç dinlemezdi...


Bıçak Yarası; Kuma SerisiWhere stories live. Discover now