İnsan Kız

340 35 4
                                    

Bölüm 4

Jaya Açık Orman'daki en büyük ağaçlardan birinin gövdesine yaslanmış bir heykel gibi duruyordu. Gözleri bir hareket yakalayabilmek için önünde uzanan Gündüz Dağları'na kilitlenmişti. Defalarca kez gördüğü halde bir kez daha dağların heybeti karşısında değersiz bir zerre gibi hissediyordu. Bu dev canavarın arkadaşlarını da koruyabileceğini ummaktan başka şansı yoktu. Kayaların arasındaki ağaçlar kimseyi saklamak için yeterli değildi ama zamanında öteki tarafa geçmeyi başarabildilerse...

Jaya bakışlarını yeniden arkasındaki ormanlık alana çevirdi. Askerleri dört bir yana dağıldığından onları artık göremiyordu, ama birer avcı gibi sessizce iz sürdüklerine şüphe yoktu. Onlar en iyileriydi. Ne de olsa Jaya onları bizzat kendi eğitmişti.

Dizlerine kadar uzanan apoletli ceketi ve su ipeğinden yapılma gömleğine bakarak bir komutandansa mevki sahibi bir asilzade olduğu söylenebilirdi; ama siyah deriden arazi botları ve dar pantolonunun tamamladığı kıyafetleri sahip olduğu rütbenin sonucuydu. O baş komutandı. Gölge Şehri'nin ve gölge kraliçenin baş koruyucusu, askerlerin kahramanı, halkın korkulu rüyası...

Ve Jaya askerlerine asileri bulmasını emretmişti. Dikildiği yerden çaresizce adamlarından gelecek olumsuz haberleri beklerken, kalbi yaşadığı korkuyu bastırmak için can havliyle çalışıyordu. Asiler yakalanırsa bu tamamen onun suçu olacaktı. Sonuçları bile bile ormana bir sefer düzenlemek zorunda kalmış, mutlak felaketi durdurmak için hiçbir şey yapamamıştı.

Kraliçenin kulağına sınırdaki asilerin haberini ulaştıran fısıltılardan sonra Jaya'nın rolünü oynamaktan başka şansı yoktu. Saklamak için canını ortaya koyduğu sırları en ufak bir tereddütlüyle tehlikeye girecekti. Giremezdi. Henüz savaşmaya başlamamışlardı bile. Bu gidişatı durdurabilecek bir avuç gölgeden fazlası değillerdi belki. Ama bu şekilde kaybedemeyecek kadar fazla fedakârlık yapmışlardı. Kraliçeye asilerin haberini uçan gölgenin dilini elbette kesecekti. Ama önce... Bu cehennemden kurtulmaları gerekiyordu.

Jaya yol boyunca yaptığı gibi asilerin çoktan Gündüz topraklarına geçtiğini düşünerek kendini rahatlatmaya çalıştı. Dağlardan geçen tüm gizli geçitleri, tüm kaçış noktalarını, mağaraları ve en ücra delikleri birlikte keşfetmişlerdi. Avuçlarının içi gibi bildikleri bu topraklarda gölge askerler karşısında her zaman daha avantajlıydılar. Yine de... Bu kadar hazırlıksız yakalanmışken...

"Burada olmamız hiç doğru değil!"

Jaya karanlık düşüncelerinden sıyrılıp daha karanlık olan gerçek hayata döndü. Kendi gibi giyinmiş olan arkadaşı az ilerisinde başka bir ağacın dibine çökmüş, kaygılı gözlerini üzerine dikmişti. Adamın heyecanı sürekli salladığı bacaklarından ve ikide bir çıkardığı öfkeli homurtulardan anlaşıyordu. Son birkaç dakikadır kendine hakim olup sessiz kalmayı başarmıştı ama sabrının sonuna gelmiş olmalıydı.

"Buna engel olmalıydın!" dedi kuşkuyla çevresini süzerken. "Sen baş komutansın. İtiraz edebilirdin. Askerleri başka bir yere yönlendirebilirdin. Ama sen..." Sözlerine bir tepki beklemediği belliydi; o yüzden Jaya'nın ona doğru hareketlendiğini görünce şaşırdı.

O ana kadar sessiz kalmış olsa da Jaya'nın da sabrı tükeniyordu. "Olamazdım!" dedi ormanın derinliklerine doğru bakarken. "Kraliçe biliyordu. Gitmemiz gereken yeri, gölgeleri, ne kadar süredir saklandıklarını... O kadar açık, kendinden o kadar emindi ki... Gözlerindeki karanlığı görmediğin için şanslısın. Ona itiraz etmek şu ana dek kurduğumuz her şeyi tehlikeye atardı. En başta da seni ve beni!"

GÖLGE ŞEHRİ - GÜNDÖNÜMÜDonde viven las historias. Descúbrelo ahora