Şimdi ve Her Zaman

139 29 1
                                    

Bölüm 26

Jaya ayakları altında uzanan ölümün eşiğindeki şehri izliyordu. Sonsuz yaşamını geçirdiği bu topraklar için son bir fedakarlık yapmadan önce son kez kuleye çıkmış, şehri son kez tüm çıplaklığıyla görmek istemişti. Ve işte çanlar çalıyordu. Az sonra yasağın bitimiyle yalandan özgürlüklerine kavuşacak olan gölgeler sokaklara doluşacak, kraliçelerinin onlara bahşettiği hayatlarını kadının izin verdiği ölçüde yaşayacaklardı.

Hiçbirinin Jaya'nın planlarından da, onlar için verdiği mücadeleden de haberi yoktu. Çamur rengi gökyüzünden bir iki damla düşse belki benliklerini çepeçevre saran, onları uyuşturup köleleştiren yalandan uyanabilirlerdi. Ama o gün yağmur yağmayacaktı. O gün, tüm gölgeler hayatlarına olduğu gibi devam ederken, Jaya kendininkinden vazgeçmek pahasına Yukarı Dünya'yı kurtarabilecek o geri dönüşü olmayan adımı atacaktı.

Sokaklar kimliksiz gölgelerle dolarken bakışları son kez şehri dolaştı ve ardından kuleyi terk etmek için basamaklara yöneldi. Adımları düşünceleri gibi sert ve kendinden emindi. Kaira'ya zamanın geldiğini söylemesinin üzerinden geçen tüm o süre boyunca sadece ve sadece bugünü hayal etmiş, bugün için nefes alıp vermiş, bugün için hayatta kalmıştı. Yaptığı planın üzerinden yüzlerce kez geçmiş, binlerce kez bulduğu eksiklikler yüzünden kendini azarlamış, milyonlarca kez verdiği kararlardan pişman olmuştu. Daha fazla zamanı olsa zihninin yine aynı fare kapanına sıkışacağını biliyordu. Gerçekten de zamanı gelmişti. Düşüncelerin tükenip bedenlerin yetersiz kaldığı o son ana ulaşmışlardı.

İşte tam da bu yüzden Jaya dimdik, gerçek bir başkomutan gibi yürüyordu. Kalenin avlusundan geçerken saygıyla önünde eğilen askerlere ve çalışanlara her zamanki sert bakışlarıyla selam vermiş, herhangi bir günde olduğu gibi sırf duruşuyla onu görenlerin yüreğine korku salmıştı. Gücünü öyle iyi kontrol ediyordu ki kraliçenin bir örümcek gibi etrafını kuşatan ağına rağmen kimse onun gerçek amacını anlayamazdı. Jaya kadınla oynadıkları ölümcül satrancın kazananı olmak istiyorsa tek bir hata bile yapmaması gerektiğini biliyordu.

Jaya Aaryan'ın hayatını kurtardığını zannederken adamın zindanda kendini astığı haberi kulaklarına ulaşmıştı. Bu kraliçenin öne sürdüğü ilk piyondu, ama Jaya onun hamlesine karşılık vermemişti. Kaira ve onun yönetimindeki köstebekler planın kusursuz işlemesi için çalışırken Jaya pozisyonunu tehlikeye atabilecek tek bir adım bile atmamıştı. Tüm bu süre zarfında Vada'yı sadece birkaç kez görmüş, her defasında kızın tedirgin bakışlarından kurtulmak için hemen yanından uzaklaşmıştı. Her gün kraliçenin yanına yaptığı ziyaretlerden sonra Vada'nın kafasının öncekinden bile karışık olduğunu tahmin edebiliyordu.

Ve sonunda beklemekten sıkılan kraliçe ikinci hamlesini yapmıştı. Aaryan'ın yokluğunda çok yalnız kalan Vada'yı Jaya'nın eylemesini istiyordu. Bu adım, kızın kafasındaki korkuları gidermesine de yardım edecek, gündönümüne sayılı günler kala onun kaledeki zamanını huzur içinde geçirmesini sağlayacaktı. Ve ne hikmetse bu masum gezi için kraliçe askerlerin çoğunun Açık Orman'a asi avına çıktıkları günü tercih etmişti. Kale savunmasız, askerlerin sayısı olası bir kaçış durumunda yetersiz kalacaktı. Ne mucizevi bir tesadüf, ne büyük bir şans!

Kraliçeden emir geldiği an Jaya bunun oyunun bir parçası olduğunu biliyordu. Tam da bu yüzden piyona piyonla karşılık vermeye karar vermişti. Kraliçenin büyük bir tuzak hazırladığından emin, kendi planını ilmek ilmek örmüş, elindeki tüm askerleri oyuna dahil etmişti. Kraliçe atlarıyla ona saldırmaya hazırlanadursun, Jaya şahı korumak için çoktan kaleleri yerinden oynatmıştı. Belki bu kadarını kraliçe çoktan akıl etmişti, ama Jaya'nın elinde onun bile öngöremeyeceği bir koz vardı. Delice bir hamle. Kaçık bir fikir. Şahı koruyabilecek yegane vezir. Mavi ateş...

GÖLGE ŞEHRİ - GÜNDÖNÜMÜTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon