Uyurgezer

143 27 0
                                    

Bölüm 18

Sandal gölün üzerinde süzülürken Jaya dosdoğru önlerinde yükselen kaleye bakıyordu. Asırlardır süren bir savaştan yeni çıkmış gibi yorgundu, oysa savaş daha yeni başlıyordu. Devam edecek gücü bulmak zorundaydı, ama gördüklerinden sonra verdiği kararlardan artık eskisi kadar emin değildi.

Rhydian'ı onlarla gelmeye ikna etmeyi zor da olsa başarmıştı. Ama onu kendinden bile korumak zorundayken, çocuğu öylece aralarına alıp yanlarında seyahat etmesine izin veremezdi. En başından beri bunu biliyordu. Zaten o yüzden kraliçenin verdiği tasmayı gizlice yanında taşımıştı. Oğlana doğruları anlatmanın bir yolu olsa, ona asla zarar vermek istemezdi. Ama Rhydian anlamayacaktı. Korkusu gerçekleri görmesini imkansız kılacak kadar büyük, gücü kontrol altına alınmadığı takdirde tüm dünyaları yok edecek kadar tehlikeliydi.

Jaya Rhydian ona güvenip panterin üzerine binene kadar rol yapmaya devam etmişti. Çocuğa giydirdikleri ceketin içinde eskisinden de cılız ve çaresiz görünüyordu. Gerçeği bilmese onun bu acınası hali Jaya'yı durdurabilirdi. Oysa Jaya, oğlan arkasını döndüğü an asasını Rhydian'ın ensesine indirmiş, bayıldığında tasmayı ayak bileğine takmıştı. Kraliçenin vadettiği gibi bunun gücü engelleyeceğini umuyordu.

En azından artık Rhydian'ın kendi de dahil kimseyi yaralayamayacağını biliyordu. Oğlanın güvenini ise kaybetmişti. Uyanır uyanmaz kaçmaya çalışan çocuğu sözleriyle ikna edemeyince bağlamak zorunda kalmışlar, buna rağmen ellerinden kurtulduğunda düğümleri iki kat sıklaştırmışlardı. Jaya başarısıyla gurur duymuyordu, ama onu sapasağlam Gölge Şehri'ne getirmeyi başarmıştı. Bundan sonra olacaklar ise herkesin kaderini belirleyecekti ve Jaya sonraki adımına karar veremiyordu.

Sandal karaya yanaştığında pantolonunun ıslanmasını umursamadan suya atladı ve kaleye tırmanan merdivenlere yöneldi. Onunla ruh çukuruna gelen iki asker hemen arkasından ilerliyordu. Jaya'nın geride bıraktığı çocuk için hissettiği suçluluk duygusunun farkında değillerdi elbette. Bir an önce kışlaya dönüp komutanlarının yaptıklarını anlatmak için acele ediyorlardı. Oysa haberler onlardan önce kaleye ulaşmıştı.

Jaya gül bahçesine girerken muhafızlar saygıyla eğilip hayranlıkla komutanlarının geçişini izlediler. Sahip olduğu gücün ne büyük bir lanet olduğunu onlara anlatabilse bile Jaya'yı anlamazlardı. Kraliçenin yanı başındaki bu her şeye gücü yeten gölgenin sert bakışlarını hikayelerine konu etmekten daha büyük hayalleri olmayan, umutlarını uzun zaman önce kaybetmiş amaçsız gölgelerdi hepsi.

"Siz kaleye devam edin." dedi Jaya peşindeki adamlara. Azad edildikleri için duydukları sevinç yüzlerine yansımıştı. Onların gidişini izleyen Jaya, yalnız kaldığına emin olduğunda her zamanki yolu izleyerek labirentin içinde ilerledi. Milyonlarca kez bu patikadan geçmemiş olsa kaybolabilirdi, ama o kısa bir yürüyüşün ardından yılanlı çardağa varmıştı. Bedeni yıkılmamak için çırpındığı halde oturmak yerine çardağın korkuluklarına tutunup altlarındaki gölü izledi.

Düşünceleri Rhydian ve Vada arasında gidiyordu. İki mucizevi yaratık, iki devasa güç... ölümcül bir kraliçenin ellerinde. Ve hepsi de onun yüzündendi. İkisini de kendi elleriyle yakalamış, kendi elleriyle kraliçeye teslim etmişti. Azıcık bir huzur kırıntısı için gözlerini kapadı. Ayak sesleri duyduğunda hala delice kendinden nefret ediyordu.

"Jaya..." dedi Kaira arkasından. Döndüğünü haber alır almaz anlaştıkları gibi gizli buluşma noktalarına gelmişti.

"Seni bekliyordum." dedi Jaya arkasını dönmeden. Gözleri hala göldeydi. Kaira yanına gelip dikildiğinde "Lütfen..." dedi. "Bana bir tane bile olsa güzel haber ver."

GÖLGE ŞEHRİ - GÜNDÖNÜMÜWhere stories live. Discover now