25. Bölüm

1.1K 87 51
                                    


Selam!

Beni özlediniz mi? Ben beni özlemedim valla.

Size bölüm yazıyım didim ^^

-----------

Hyun Jae'nin ağzından

Çıldırmak üzere oturduğum koltukta - ki sabit durabildiğim pek söylenemezdi- en sonunda kendime yaptığım işkenceyi bırakıp ayağa kalkmıştım.

Gong Shil, Yi Ryeon'un omzunda ağlıyordu. Yi Ryeon ise boş gözlerle halıya bakıyordu. Muhtemelen kafasının içinde bir sürü şey dönüyor ve onların kendisini boğmasından kurtulamıyordu.

Bense elime ayağıma hakim olamıyor, sinirden titriyordum. En sonunda gerçekten hareket etmem gerektiğini düşünerek evin içinde dolaşmaya başladım.

Mutfağa girdiğimde camın önünde gördüğüm fotoğraf istemsizce gözlerimin dolmasına sebep oldu. Dört kız olarak çekildiğimiz ilk fotoğraftı o.

Tek bir göz yaşı yanağımdan süzülürken aynı zamanda gülümsüyor olmam aptalca geldi ve sebepsizce halime gülmeye başladım. Gerçekten psikolojim bozulmuştu.

Sakinleşmek adına bir bardak su aldım ve titreyen elimin tek başına işlev görmeyeceğini kavradım. En sanında derin nefes verip gözlerimi sıkıca kapadım ve kendimi sandalyeye bıraktım.

Önüme koyduğum suyu en sonunda içebildiğimde derin derin nefes almaya başladım. Sakinleşmem için bu lazımdı ama bir süre sonra hafifçe başımın döndüğünü hissettiğimde buna son verdim.

Tekrardan içeri geçip koltuktaki telefonumu görünce bakışlarımı bir süre ona sabitledim. Hala haber yoktu ve çıldırmak üzereydim.

Gong Shil ağlamayı kesmiş, şişmiş gözleriyle halıya bakıyordu. Hala dokunsan ağlayacak gibi duruyordu. Yİ Ryeon ise ayağa kalkmış bir ileri bir geri yürüyordu.

Bakışlarımı bir müddet de ona sabitledikten sonra Tekrar başım döndü ve kendimi koltuğa telefonumun yanına bırakıp telefonla bakışmama geri döndüm.

Hadi ama Taehyung... meraktan ölmemi mi istiyorsun?

Dişlerimi sıkmaya başladığımda bir şeyleri fırlatma arzusu içime dolarken sessizliğin hüküm sürdüğü odada telefonumun sesi yankılanınca anlık bir donma yaşadım. Şu geçen üç buçuk saatin ardından, ilk saati hariç süregelen iki buçuk saatlik sessizlik Taehyung'un aramasıyla bölünmüştü.
Titreyen ellerimi soğuk metali bulup aramayı yanıtladığımda sesimin titrek çıkmasına engel olamadan konuştum,

- A-alo?

- Hyun Jae? Tanrım.. iyi misiniz?

Yutkunduğum vakit kızların ikisi de zaten dibimde bitmişti.

- Ne oldu Taehyung?

Sorduğum soru garip görünse de ne dediğimi anlamış olmalıydı. Derince nefes verdiğini duyduğumda anlık bir telaşeye girdim kendi içimde. Yavaşça kaynayan korku damarlarımı yakarken telefonun diğer ucundaki adamın gülümsediğini hissettim.

- Onlar artık polisin ellerinde ve Hyun Jung, Jin hyungun kontrolinden geçti. İyi durumda, eve dönüyoruz tatlım!

Sevinç ve şaşkınlıkla gözlerim büyürken tüm kelimeler boğazıma tıkılmıştı. Yi Ryeon benden daha hızlı kendini toparlarken sevinçten akmaya başlayan göz yaşlarımla ağzımdan istemsiz bir hıçkırık kaçtı.

- Hyun Jae, bebeğim? İyi misin?

Ağzımı açıp cevap vermek adına konuşamadığımda Yi Ryeon telefonu elimden almış, ben de benim gibi sevinçten ağlayan Gong Shil'in kollarına bırakmıştım kendimi.

LOSTWhere stories live. Discover now