5

27.8K 1.9K 577
                                    

Elimdeki basket topunu birkaç kere daha sektirip potaya yolladım. Potadan geçen top yerde bir kere sekip avucuma döndüğünde tekrar sektirmeye başladım. O gün kafam biraz bozuktu, derslere girmek yerine takımın toplarından birini almış, kendi kendime alıştırma yapıyordum.

Teneffüs bitiş zili çaldığında herkes ağır ağır sınıflarına dağılmaya başladı. Potanın dibinde durmuş, gönlümü almak için çabalayan Mustafa da iç geçirip rotasını sınıfa doğru çizdiğinde avucumda topla yere oturdum, bağdaş kurup topa yaslanarak gözlerimi yumdum. Su içinde kalmıştım ve havalar serinlediği için nefes aldıkça göğsüm yanıyordu.

Eve döndüğümde annemle çok feci kavga etmiştik. Üç gün geçmesine rağmen annem henüz benimle konuşmuyordu. Annem konuşmadığı sürece Mustafa'yla da konuşmamayı sürdürüyordum. Bunu neden yaptığımı bilmesem de sinirime engel olamıyordum. Tamamen yalnız kalmış hissediyordum.

Gözlerimi araladığımda basketbol sahasının dışında yürüyen birkaç kızı fark ettim. Sahaya girip kıkırdaşarak önüme dizildiklerinde kaşlarımı kaldırdım. "Sen takımdansın, değil mi?" Kaşlarım havada onlara bakmayı sürdürdüm.

"Biz üçümüz, sen tek?" İç geçirip topa yasladığım bedenimi geriye çektim, doğruldum.

"Neden yapayım bunu?"

"Dersimiz boş, sıkıldık. Eğer bu ders bizimle oynarsan ilerde işine yarayabiliriz." dedi kız cilveli bir tavırla. Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Ama işe yaramak demişlerdi, kastettikleri şey yatmak olsa da... Ben işe yaramak fiilini değiştiremez miydim?

"Tamam." Ayağa kalktım, topu kızıl kıza attım. "Başla."

*

Ders zili çaldığında elimdeki topu yere bıraktım. Nefes nefese üç kız kendilerini yere bırakırken biri kıkırdıyordu. "Mükemmeldi."

"Anlaşmayı unutmayın. İşim düşerse, size nerden ulaşacağım?"

"10/E." dedi kızıl. O an kaşlarım havaya kalktı, güldüm.

"Harika. Ben Kuzey." Elimi uzattım.

"Tuana." deyip el sıkıştı benimle.

"İsteyeceğim şeyi buldum bile." Kaşlarını kaldırdı. "Casusluk yapabilir misin mesela?"

*

Öğle arasında Tuana'yla birlikte bir masaya yerleştik. Mustafa uzak bir masada oturmuş, kısık gözlerle bize bakıyordu. Kısa bir an içim cız etse de Tuana'ya dönüp umursamaz davranmaya çalıştım.

"Anlat." Bana doğru eğildi.

"Bora gözlemlerime göre sessiz bir tip. Belirli arkadaşları var ama yine de çoğunlukla sınıfın en arka sırasında oturup kitap okuyor, onlarla da muhattap olmuyor. Dersleri iyi gibi ama... Bu ara sınıftan bir kız ona fizik çalıştırıyor."

"Onun adı ne?" dedim tişört olayını anımsarken.

"Yasemin." Öylece bakıştık bir an. Devam etmesini işaret ettim. "Ne yapacaksın Bora'yı?"

Tişört olayını düşündüm yine. "Ondan hoşlanan bir arkadaşım var. Hakkında her şeyi bilmek istiyor." Tuana güldü.

"Çocuğa çok fazla talip geliyor ama on birlerden onunla ilgilenen olduğunu da tahmin etmezdim." Kaşlarımı kaldırdım.

"O tipe mi? Fazla çocuksu değil mi ya?"

"Kızlar 9. sınıfın başında sürekli Bora'yı yakaladıkları yerde yanaklarını kızartana kadar sıkıp saçlarını örerlerdi. Boyu da bayağı kısaydı, şu an da kısa ama yavaş yavaş uzuyor. Neyse, Bora da onları feci terslerdi. Bir süre sonra kızlar onu rahat bıraktı. Ama bu sefer de asosyal, vurdumduymaz tavırları dikkat çekti. Sonra bir anda çocuğa çıkma teklifi yağmaya başladı." Kaşlarımı kaldırdım.

"Gözlem yeteneğin var galiba?" Kıkırdadı.

"Yakın arkadaşlarımdan biri Bora'dan hoşlanıyordu önceden. Kafamı çok şişirmişti. İyi tanırım Bora'yı."

"Peki teklif alınca ne yapıyor?" Onu egolu bir tavırla kızları kullanıp atarken hayâl ettim.

"İstisnasız reddediyor ve arkasını dönüyor. Arkadaşım neden bu kadar soğuk olduğunu sorduğunda 'Sıcak davranırsam vazgeçmeyeceksin.' dediğini unutamıyorum. Arkadaşım daha açılmadan anlamıştı açılacağını." Acaba Bora da mı gay diye düşündüm ama bu fikri direkt zihnimden uzaklaştırdım. Tam bir homofobik gibi davranıyordu.

"Anladım, sağol." diye mırıldandım. Başıyla onaylarken doğruldu kalkmak üzere.

"Son olarak şu an yüzündeki izlerin nedenini öğrenmeye çalışıyorum. Belli, biri fena benzetmiş ama..."

"Dur biraz, ne izi?" dedim kaşlarımı hafifçe çatarken. Üç gün önce Bora'yı gördüğümde sapasağlamdı.

"Görmedin mi?" Başımı iki yana salladım. İç geçirip yine yerleşti sandalyeye. "Pazartesi günü geldiğinde sağ yanağı kıpkırmızıydı ve iyi bir yumruk yemiş gibi görünüyordu. Ve dudağı da patlaktı." Kaşlarımın biraz daha çatılmasına engel olamadım. "Ara sıra sınıfa suratında yaralarla geliyor ama bu konuda biri yorum yapacak olsa sadece bakışlarıyla gömüyor. 1.70 boyuyla herkese kafa tutup dayak yemesi bana anormal gelmiyor. Ama bir erkek arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla beden dersinde giyindikleri zaman çocuğun bedeninin çoğu kısmında morarmalar olurmuş. Ah, geliyor, beni görmesin." Ayağa fırlayıp uzaklaşmasını izledikten sonra kapıya döndüm.

Bora başını yere eğmiş, ağır adımlarla içeri giriyordu. Onu yavaşça süzdüm. Klasik bir aydır farkında olduğum Bora'ydı. Sadece yanağı ciddi bir şekilde kızarmıştı ve dudağı patlaktı.

Doğruldum, ona doğru bir adım attım. Ama Mustafa bir anda önümde belirince hafifçe sıçrayarak duraksadım. "Daha ne kadar beni görmezden geleceksin?"

"Mustafa, şu an işim..."

"Biliyorum, Bora meselesi." dedi göz devirerek. Kaşlarımı kaldırdım. "Şu çocuğu takıntı yaptığından beri üç kelime zor ediyoruz. Şimdi de aramız açıkken düzeltmek yerine onun yanına gitmeyi mi tercih ediyorsun?"

"Mustafa..." dedim iç geçirerek. Abartıyordu. Her arkadaşta olduğu gibi biz de bazen uzaklaşma ihtiyacı duyabiliyorduk. Boktan sebepleri olsa bile... Ama bu sefer Mustafa Bora'yı üzerime yıkarak haklı olduğu halde daha da yükselmeye çalışıyordu.

"Eğer hemen şu an Bora'nın yanına gitmek yerine benimle konuşmazsan, bir daha asla konuşmayacağız." dedi asla derken gözlerini kısarak. İç geçirip bakışlarımı Bora'ya çevirdim. Bizden habersiz, kantin kuyruğuna girmişti.

"Tamam." diye mırıldandım. Beni kolumdan tutup çekiştirerek bodruma indirdi. Sadece okul takımlarına özel olan soyunma odasına girip oturduk, konuşmaya başladık. Daha doğrusu Mustafa bana açıklama yapmaya çalışıyor, ben susmuş, Bora'nın suratını düşünüyordum. Ya da bedeninde bulunan gömleğinin örttüğü morluklar? Kim 16 yaşındaki kendi hâlindeki bir veledi düzenli olarak benzetirdi ki?

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now