20

22.1K 1.7K 856
                                    

Uzandığım yerde yavaşlayıp düzene oturan kalp atışlarını dinlerken düşünüyordum. Yani benden hoşlanma ihtimali hep vardı ama itiraf edeceği, hele ki bu kadar erken itiraf edeceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Muhtemelen yanılıyordu. Bir anlık bir his gibi bir şey olmalıydı. Yanılsama gibi...

Annem odamın kapısını zorlayınca hızla başımı çekip yastığa koydum, yüzümü utançta yastığa sürttüğüm an acıyla inledim. Bu gerçekten büyük bir iniltiydi ve Bora hızla yatakta sıçrayıp uykulu bakışlarını bana dikti. "Kuzey!" diye çığlık attı annem. "O suratının hâli ne?!" Sıçışlardayız.

*

Hastaneden dönerken babam direksiyonu kıracakmışcasına sertçe kavramıştı. Hemen yanındaki koltukta annem kollarını göğsünde birleştirmiş, surat iki karış, camdan dışarıyı izliyordu. Biz de Bora'yla arkada oturuyorduk. Henüz açıklamamızı almamışlardı ve eve gidince kıyametler kopacağı için diken üzerindeydik. Eğilip kulağına fısıldadım. "Sakın Burak'la kavga ettiğimi söyleme. Yalan yeteneğini konuştur." Başıyla hafifçe onaylayıp başını aşağı eğdi. Dudaklarımı birbirine gömüp arkama yaslandım. Son itirafından beri yüzüme neredeyse hiç bakmıyordu.

Yüzüm demişken... Kıpkırmızı olan gözüm için damla vermişti. Yavaş yavaş mora dönen yanağım için bir süre sonra geçeceğini falan söylemişti. Çok ağrırsa Bora'nın midesi için verdiği kremi kullanabilirmişim. Dudağıma iki dikiş atılmıştı. On gün sonra falan erirmiş, düzenli pansuman yapacakmışım. Burnumdaki kurumuş kanı (benim ulaşamadığım) temizleyip ilaç falan vermişti. Koluma ise röntgen çekildi, kırık falan yoktu. Sadece incinmişti. Sarmıştı kolumu da.

Bora'nın midesi çürümüştü. Rahatlaması ve daha çabuk iyileşebilmesi için krem vermiş, bir de ağrıları için ağrı kesici önermişti. Babam bir eczanenin yanına park edip içeri girdi. Annem hâlâ sinirli bir tavırla camdan dışarı bakıyordu. Dudaklarımı birbirine gömdüm. Sık kavga ederdim ama kolay kolay hırpalanmazdım. Annem tabiki kavga ettiğimde aynı tepkiyi verirdi ama bu seferki daha feciydi çünkü resmen suratım dağılmıştı.

Sonunda eve geldiğimizde ikimiz de sessizce benim odama doğru hızla adımlamaya başladık ama annemin sesiyle durduk. "Çabuk buraya gelin!" İkimiz de boynu bükük, ufak adımlarla annemle babamın karşısına geçtik.

"Ne dersen de, akıllanmayacak. Bu çocuğun sonu ya morgda, ya hapiste." Göz devirsem de cevap vermedim. Ortam aşırı gergindi ve kızıştırmak istemiyordum.

"Açıklama bekliyorum." dedi annem aşırı soğuk ve dümdüz bir sesle. Bora'ya bahane uydurması için bir umutla baktım ama çocuk sadece halının desenlerine kilitlenmişti.

"Her zamanki gibi." diye mırıldandım ben de. "Bulaştılar. Ben de kavga ettim."

"Çocuğu bulaştırma bari." diye homurdandı babam. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Annem babama ciddi olmasını sorgular gibi baktı. Babam da anneme bakıp omuzlarını kaldırdı. "Ne? Kavga etme desem etmeyecek mi?"

"Kuzey bu son olsun. Suratının haline bak ya! Biliyorsun değil mi, o dudağındaki yarık ve yamuk burnunla geçireceksin ömrünün kalanını!" Göz devirdim. Neredeyse belli bile olmayan bir yamukluk ve minik bir çizik kalacaktı yüzüm iyileştiğinde. Hem kime ne, kimsenin beni beğenmesi gerekmiyordu.

"Anne yorgunum, uyuyabilir miyim artık?"

"Yemek?" diye mırıldandı annem suratındaki ifade yumuşarken.

"Tamam." dedim iç geçirerek. Annem mutfağa geçti masayı hazırlamaya. Biz de salondaki koltuklara oturduk.

"Kız kavgasıydı, değil mi?" dedi babam gülerek koltuğa yerleşirken. Göz devirdim.

"Ne alaka baba ya?"

"Senin hiç kız arkadaşın olmadı diye düşünürdüm ama annen geçen gün odanda kondomları bulunca... Neden bahsetmiyorsun bize?" Başımı iki yana salladım gülerek.

"Gereksiz bir konu." Babam gülümsedi bana.

"Ne zaman tanıştırmaya getireceksin?"

"Bence gereksiz." Babam söylediğimi tamamen duymamazlıktan geldi ve Bora'ya döndü.

"Sen gördün mü kızı?" Bora başını hızla yerden kaldırıp babama baktı, suratı hafifçe kızardı.

"Gü-güzel."

*

Sonunda odama geçtiğimizde sırtımı yatağa serdim ve rahatlıkla inledim. "Sonunda uyuyabileceğim!" diye gülümsedim. Bora sessizce yorganın altına girip bana arkasını döndü. Yavaşça yatakta ona döndüm gülümseyerek. Yüzünü aynadan görebildim. Yastığı izliyordu öylece. "Senden yalan söylemeni istemiştim." dedim konuşacak konu bulamayınca.

"Aklıma bir şey gelmedi." diye mırıldandı. Yavaş yavaş yatakta ona doğru kaydım, kolumu beline sarıp kendime yaslayarak başını çenemin altına aldım. Parmaklarımı midesi üzerinde gezdirmeye başladım.

"Canın acıyor mu?" Başını hızlıca iki yana salladığında yüzüne bakmaya çalıştım. Kızardığı o karanlıkta bile belli oluyordu. Gülümseyerek başımı yüzüne doğru eğip saçlarının tepesine bir öpücük bıraktım. "Sana zarar veren herkesi tek tek öldürmek istiyorum."

"Gerçekten sevgilin... var mı?" diye mırıldandı. Gözlerim hafifçe açıldı bu soru karşısında. Açıldığı için daha rahat davranmaya çalışır gibiydi ama hâlâ utanıyordu.

"Bundan cidden şüphe ettin mi?" Gülerek başını eğdi.

"Aptalca oldu, kusura bakma." Omuz silkip yüzümü boynuna doğru ittim. Güzel kokuyordu.

"Sen... Çok tatlısın. Ciddiyim. Sevimlisin, yakışıklısın, havalısın hatta. Ama olmaz." diye mırıldandım.

"Şey değil mi bu ya? Kırmadan reddetmeliyim, iltifat edip sen benden daha iyisini hak ediyorsun diyeyim..." dedi alayla gülerek.

"Hayır. Benim kadar iyisini hak etmiyorsun diyecektim." Şaşkınlıkla kollarım arasında bana dönüp başını bana doğru kaldırdığında burun burunaydık.

"Ne?"

"Şaka yaptım." diye mırıldandım. Bakışmaya başladık öylece. Bu şakaya ikimiz de gülmemiştik. "Aynı evde yaşıyoruz. Bu bir süre -uzun bir süre- böyle devam etmek zorunda. Ve eğer seninle birlikte olursak bir gün ayrılma kararı aldığımızda her şey mahvolacak."

"Peki o zaman, şuna cevap ver. Ne hissediyorsun?" diye mırıldandı. Hâlâ gözlerime bakamıyordu. Bakışları yaralarım arasında dönüyordu.

"Senden daha fazlasını." diye mırıldandım. Dudakları hafifçe aralandı, boğazından çıkan ses kulağımı doldurdu. Yutkunamıyordu.

"Öyle olsaydı, ayrılacağımıza bu kadar emin olmazdın bence." Tek elimi yanağına yerleştirdiğimde gözlerini yumdu.

"Ayrılmak sadece benim hislerimin bitmesiyle sonuçlanacak bir şey değil. Sen de vazgeçebilirsin. Belki de buna mecbur kalırız. Hayatın bize ileride ne sunacağını bilmiyoruz." Alnımı alnına yasladım. "Ben hislerime güveniyorum."

"Seninle olmak istiyorum." diye mırıldandı çatlak bir sesle. "Hiçbir şey umrumda değil. İleride ne olacağını falan da düşünmek istemiyorum. Şu an seni seviyorum. Şu an seni yaşamak istiyorum. Şu an senin olmak istiyorum." Bakışlarımı suratında hareket ettirdim. Bir kül yığınına rüzgar çarpmış, onları havaya savurmuştu. Rüzgar ateşe yeniden can vermişti. Yanakları alev alev yanarken rüzgar olduğumu hissettim. Süzülüyor, süzülüyor, kalbine sızıyordum.

"Uyu Bora. Sonra konuşuruz." Yüzünü göğsüme yaslayıp kollarını belime doladı. Sessizce burnumu saçlarına daldırıp gözlerimi kapattım.

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now