33

18.1K 1.2K 538
                                    

"Gel bakalım." diye mırıldanıp Bora'yı biraz daha çok çektim kollarım arasına. İyice yerleşip yüzünü boynuma yaslarken hâlâ yarı uykulu, yarı uyanıktı. Sonraki gece muhtemelen birlikte uyuyamayacağımızı bildiğim için onu kaldırmak istemiyordum. Okula biraz acele edersek biraz geç kalktıktan sonra da yetişebilirdik.

Parmaklarımı saçlarından geçirip bukleleriyle oynamaya başladım. İç geçirdiği zaman nefesi boynumu yaktı. Sıcacıktı yine. "Geç kalacağız." diye mırıldansa da kalkmak için hiçbir girişimde bulunmadı.

"Yetişiriz." diye kestirip attım.

"Daha duş almamız gerek." dedi ağzını şapırdata şapırdata. Yani, önceki gece pis pis uyuduğumuzu unutmuştum.

"Kalkalım hadi." diye mırıldandım, doğruldum yataktan. O da benimle birlikte doğrulsa da sırtını bıraktığım an yatağa geri devrilecekmiş gibiydi.

"Ben gireyim ilk." diye mırıldandı ve ayağa kalkıp havlusunu omzuna attı, sendeleye sendeleye çıktı odadan. İç geçirip ellerimle yüzümü ovuşturdum, başımı kucağıma eğdim. Eşofmanımdaki beyaz leke hiç iç açıcı görünmüyordu. Bunları yok etmem gerekiyordu.

*

Okul yolunda bile Bora hâlâ açılamamıştı. Esneyip duruyor, yamuk yumuk yürüyüp bir bana, bir Mustafa'ya çarpıyordu. "Uyuyamadın dün herhalde?" diye mırıldandı Mustafa. Bora'yı kolumun altına alıp dengede yürümesini sağlamaya çalıştım. En azından Mustafa'ya çarpmasın diye...

"Pek değil." dedi Bora esneyerek.

"Okulda uyursun." dedim dudaklarımı birbirine gömmeden hemen önce.

"Of, bugün deneme vardı, çalışmayı unuttum." dedi Mustafa ellerini yüzüne kapatıp. Kaşlarımı kaldırdım.

"Deneme mi vardı?" İkisi de alayla baktı bana. Okulla resmen alakam yoktu son zamanlarda.

"Ne yapacağız senin şu tembelliğini?" diye mırıldanırken başını göğsüme sürttü Bora. Sonra dengesini kaybedip öne doğru tökezledi. Son anda yakaladım onu, bir anda kucağıma aldım. Hızla kollarını boynuma doladı ve gözleri sonuna dek açıldı.

"Peki senin şu sakarlığın?" diye homurdandım göz devirerek.

"İndirebilirsin." dedi başını kucağına eğip. Cevapsız bıraktım onu, yürümeye devam ettim. Yol bomboştu zaten. Caddeye çıkınca indirirdim.

"Okuldaki kızlar sizi böyle görse burunları kanardı." dedi Mustafa alayla. Bora kaşlarını çattı hafifçe.

"İndir hadi." Göz devirip yere bıraktım onu.

Birkaç adım sonera "Kuzey?" diye seslendi biri. Sesinden şaşkınlığı belli olan kızı başta tanıyamadım ve yüzünü görünce gözlerimi hafifçe kıstım. İri siyah gözleri, fazla küçük ama sevimli suratı, simsiyah omuzlarına inen dalgalı saçları vardı. Kahkülleri dik kaşlarının hemen üzerinde bitiyor ve onu olduğundan daha ufak gösteriyordu.

"Simge?" Simge sevinçle ellerini çırptı ve bana doğru koşup boynuma atladı. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım, yavaşça kollarımı beline doladım. "Ne işin var burada?"

"Babamın işi tekrar İstanbul'a döndü." Simge benim ortaokuldan yakın bir arkadaşımdı. "Mustafa? Naber ya?" Benden ayrılıp Mustafa'ya uzandı. Sessizce sarıldılar. "Kocaman olmuşsunuz!" Gözlerini bana çevirdi, dudaklarını birbirine gömdü.

"Özellikle sen! Ne kadar çok uzamışsın!" Yani, o giderken 1.70 falandım. Şimdi 1.95.

"Sen hâlâ kısasın." diye kıkırdadım. 1.60 gibi bir şeydi. Pek uzamış gibi durmuyordu.

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now