18

22.8K 1.7K 954
                                    

O sabah kahvaltıdan sonra odada oturuyorduk. Tahmin edin Bora yine ne yapıyordu?

(cidden edin dkqbeıqnısm)

Kitap okuyordu.

Sıkıntıdan patladığım sırada tam bilgisayarı açmıştım ki annem daldı odaya. "Kuzey çöpü çıkarsana." İç geçirip ayağa kalktım, ceketimi üzerime geçirip annemin kapıya koyduğu çöpü aldım, merdivenleri üçer beşer sekerek indim.

Çöpü attıktan sonra apartmana döndüm ve tam girişte Mustafa'yla karşılaştık. Yanımdan geçeceği sırada elimi göğsüne koyup durdurdum onu. "Ne var?" diye homurdandı sinirli bir sesle.

"Ne oldu?" Gözlerinin altı kızarmıştı. Güldü.

"Senin bakıcılık yapman gereken bir velet yok muydu?" Göz devirdim. Evet neredeyse bir haftadır konuşmuyorduk. Çünkü onun surat yaptığının farkında olduğum hâlde yanına gitmiyordum. Ve Mustafa her zaman trip konusunda inatçı bir tip olmuştu.

"Babanla mı tartıştınız yine?" diye mırıldandım onu görmezden gelerek. Gözleri yine sulandı. Aslında Bora'yı en iyi anlayabilecek kişi oydu. Hayır, babası onu dövmüyordu. Ama adam varla yok arasındaydı ve Mustafa çoğu zaman yokluğunun daha iyi olduğunu iddia ederdi. Her zaman tartışırlardı ve adamın kelimeleri hep kırıcı olurdu. Mustafa alıngan biri hiç olmamıştı. Ama konu babası olunca...

Düşünmesi bile gözlerini doldurmaya yeterken hızla başını eğdi. Dudaklarımı birbirine gömüp onu kollarım arasına çektim. İtiraz etmedi. En savunmasız olduğu anlar ağladığı anlar olurdu. Ve ağlama sebebi genel olarak babası olurdu. "Bir gün cidden çıldıracağım." diye mırıldandı boğuk bir sesle. Hemen yangın merdiveninin yanındaki pencereden bir şey düştüğünde bakışlarımı oraya çevirdim. Benim odamın camından düşmüştü ve bir beden hızla kendini geriye çekti ben başımı kaldırınca. Göz devirip bakışlarımı yere eğdim. Camın önündeki küçük biblo yere düşmüş ve kırılmıştı.

"Bugün... Takılmak ister misin?"

"Sadece ikimiz?" diye mırıldandı iğneleme dolu bir sesle. Ofladım.

"Sadece ikimiz." Ayrıldık yavaşça. Zorla bir gülümsemeyle bana baktı. Ellerimi yanaklarına atıp yaşları sildim. "Bize çıkıp giyinelim." dedim başımla kapıyı işaret ederek. Başıyla onayladı, içeri girdik.

Merdivenleri çıkıp zile bastığımızda annem açtı kapıyı. "Mustafa? Bir şey mi oldu?"

"Hayır Papatyam." diye mırıldandı Mustafa kocaman bir gülümsemeyle. Annem papatya hastası olduğu için Mustafa anneme böyle seslenirdi yıllardır. Annem ellerini yanaklarına koydu.

"Olmuş bir şey, tanırım ben bu ifadeyi." dedi annem şefkatle çocuğun yüzünü severek.

"Anne sonra konuşsanız bunu?" diye homurdandım Mustafa'yı kurtarmak için. Başıyla onayladı annem hafifçe geriye çekilerek. Odama girdik.

Bakışlarım yine kıpkırmızı bir suratla yüzünü kitabına gömen çocuğa kaydı. Bizi görse de tepki vermedi. Mustafa ona bakarak burun kıvırıp dolabıma yürüdü, kendine kazak ve pantolon çıkarttı. Ben de dolaba geçip bir sweatshirt ve kot aldım, aceleyle üzerimizi giyindik. Bora bize döndüğünde Mustafa aceleyle montunu giyiniyordu. "Bir yere mi gidiyorsun?" dedi bana bakarak. Evde tek kalmaktan nefret ettiğini biliyordum ama onu da götürürsem Mustafa kan çıkarırdı.

"Evet. Çok geç kalmam. Bir şey olursa ararsın." diye mırıldandım soğuk bir tavırla. Mustafa samimiyetimizi görsün istemiyordum. İmalar falan başlayacaktı yoksa. Bir de bu Mustafa kıskançtı. Bana özel değil, çoğu yakın arkadaşını paylaşamazdı. Bir kız arkadaşım olsa sorun yapmaz, hatta siklemezdi. Ama erkek arkadaş olunca sanki onu aldatıyormuşum gibi davranırdı.

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now