6

26K 2K 817
                                    

:)))yorum(((:

Gururuma yenik düştüğümde kendime karşı birkaç küfür üretiminde bulundum. Sonra bu işi gurura döktüğüm için sinirlenip yeni birkaç küfür daha keşfettim. Biri zarar görüyordu. Biri dayak yiyor, biri eziliyor, birinin çok feci canı acıyordu. Bu gurur yapılacak son mesele bile olamazdı.

Sınıfından içeri başımı uzattığımda diz kapağını kırıp bacağını kaval kemiğinden sıraya yaslamış, baldırlarına yasladığı kitabı hafifçe çattığı kaşlarının altındaki hafif kızarık gözleriyle okuyordu. Hafifçe yutkunup dudaklarımı yaladıktan sonra araladım. "Bora." Duymadı. Duymazdan gelmiş olmadığını biliyordum çünkü yüz hatları milim oynamamıştı. "Bora!" Başını hafifçe kaldırıp bana baktı, çatık kaşları düzeldi, ardından daha sert çatıldı.

Dudak hareketlerini okudum. "Yine ne var?" Kardeşim işitme engelliydi ve ailecek insanların dudaklarını okuyabiliyorduk. Yanıma adımlayıp karşıma dikildiğinde yüzünü inceledim. Yanağındaki kızarıklık azalmıştı geçtiğimiz iki günde. Ama dudağındaki patlak hâlâ yerindeydi.

"Biraz gelir misin?" Ağzını araladı ama susmayacağını bildiğim için arkamı dönüp yürümeye başladım. İstese sınıfa geri dönerdi ama dönmeyecekti. İki elim kanda olsa yine merakına yenik düşüp peşimden gelirdi.

Alt kata indik. Ordan da bodruma. Bodrumun merdivenlerinde seslendi bana. "Ne yapacağız orada?" Ürkek sesi bu kez beni eğlendirmedi. Dayak yiyen bir çocuk ürkebilirdi. Bundan doğal hiçbir şey yoktu.

Bizim soyunma odasına girip kapıyı ayağımla tutarak ona baktım. Ürkekçe bana baktı birkaç saniye, sonunda iç geçirip içeri girdi. Kapı kapandığında hafifçe sıçrayarak bana döndü. "Tişörtünü çıkar." Gözlerinin kademe kademe irileşişini izledim.

"Çok pis çığlık atarım." dedi ellerini aramıza sokarken. Geriye doğru yürümeye başladı. İç geçirdim.

"Beni dinle."

"Asla!" Göz devirdim, ben de onun üzerine yürümeye başladım. Boynundaki hareketlenme dikkatimden kaçmadı.

"Sana dokunmayacağım. Sadece çıkar şunu." dedim tişörtünü işaret ederek. Etrafında kaçacak delik arar gibi gözleri hızla odayı tarıyordu. Kaçmak konusunda gerçekten iyiydi ama o an kapana kısılmış bir fareyi andırıyordu.

"Bak, bunu yapmak istemiyorum, konuşabiliriz." dedi ellerini avuçları açık şekilde bana doğru uzatırken. Ellerini bir anda yukarı itip tişörtünü eteklerinden tuttuğum gibi sıyırdım üzerinden. Hızla geriye sıçrayıp kollarını bedenine siper etti, kaçabildiği kadar geriye kaçarak sırtını dolaplara verip yere çöktü. O kısacık anda bile bedenindeki tüm o mor karmaşayı görebilmiştim.

Gözlerim hafifçe açılmış, ona bakıyordum. O ise yüzünü kollarına yaslamış, titriyordu. Cidden, hayatımda kimseyi bu kadar korkmuş görmemiştim. Zangır zangır titriyordu. "Bora, bunu sana kim yapıyor?" Cevap vermek yerine titremeyi sürdürdü. "Hey!"

"Kimseye söylemeyeceğim, lütfen bana dokunma!" Gözlerim biraz daha büyürken sanki sol tarafıma yıldırım düşmüş gibi hissettim. Geriye bir adım atarken yutkunmakta zorlandım.

Kısa bir an cidden onu orada bırakıp gitmeyi düşündüm. Ama cidden kısa bir andı. Onu böyle savunmasız ve ürkek kılan neydi? Nasıl bir sadist bir çocuğu böyle dövüp birde ona dokunmaya... Ah, hayır. Dokunduğuna kanıt yoktu. Gerçi... Az önceki cümle bunu işaret etmiyor muydu?

"Sana dokunmayacağım. Sadece... Sana bunu kimin yaptığını söyle." Ona doğru adımladığımda her adımımda bedeni biraz daha ezilip büküldü. Sonunda karşısına çöktüğümde, ağladığını duydum. O herkese diklenen ergenliği dorukta yaşayan velede ne olmuştu ki şimdi? Ona tecavüz edeceğime öyle körü körüne inanmıştı ki, uzattığım yardım elini göremiyordu. Aklımda sadece onu arkama alıp koruma isteği dönüyordu. Dönüp dolaşıp sürekli gözümün önüne geliyordu. "Bora, sana yardım etmek istiyorum." Elimi omzuna koyduğumda yerinde sıçradı. Bunu fırsat bilip gevşeyen bedeni belinden yakaladığım gibi dizlerime devirdim, çocuğun yüzünü göğsüme saklayıp çıplak sırtına doladım kollarımı. Birini rahatlatmanın en iyi yolu sarılmak değil miydi? Ona güven vermek istedim. Ama daha feci titremeye başladı.

"Lütfen..." diye mırıldandı. Son bir seçenek belirdi zihnimde. Onu bırakmamla sırtını tekrar dolaplara gömdü. Tişörtümü çıkarttığımda iri gözlerini bedenime dikti. Kaçacağını anladığım an arkamı dönüp ona sırtımı gösterdim. "Bak!" Sırtımdaki tırnak izlerini gösterdim ona. O an duraksadı, sırtımı gözleriyle turlamaya başladı. "Eğer vücudundaki morlukları kimin yaptığını söylersen ben de benimkileri söylerim." Şey... Benimkiler sevişirken olmuştu ama o anlık bilmesi gerekmiyordu.

"Söyleyemem." diye mırıldandı bakışlarını yere indirip burnunu çekerken. Bedenimi ona dönüp tişörtümü üzerime geçirdim.

"Neden?" Bakışlarını yerde dolandırmayı sürdürdü. Dudaklarımı birbirine gömdüm. "Onu durdurabilirim." Başını hafifçe iki yana salladı. Kafamda tarttım, tekrar gözlerine diktim gözlerimi. Ama o inatla bana bakmıyordu. "Aileden biri mi?" Başını hafifçe iki yana salladı. "Okuldan?" Tekrar. Sonra yalan söylemek konusunda iyi olduğunu hatırladım ama yine de barda olduğu gece de aklımdaydı. Dışardan biri de olabilirdi.

"Hem... Kendine fazla güvenme. Liseli bir veletsin, altı üstü fazla gelişmişsin." Bu beni güldürdü. Bakışları dudaklarıma çıktı, gülüşümde dolanıp tanıştığımızdan beri ikinci kez gözlerimi buldu. "Yine de... Bazen kendimi sana güvenmek isterken buluyorum." Ona hafifçe tebessüm ettim.

"Sırtını yaslayacak bir duvara ihtiyacın var."

"Biraz da soluklanmaya..." diye tamamladı beni. Dilimi dişlerim üzerinde gezdirdim.

"Biliyor musun, benim de şurayı dolduracak bir şeye ihtiyacım var." dedim elimi başımın üstüne koyarak. Şaşkınlıkla birkaç saniye bana baktıktan sonra başını geriye atarak kahkaha attı. Gülümsemem dudaklarımda dondu, başımı eğerken ısındığımı hissettim.

"İnsanlar dertlerini itmeye çalışırken sen başına dert almak mı istiyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak.

"Ben sadece yerine endişeleneceğim birini istiyorum." Kelimeler bir anda dudaklarımdan kaçtığında, öylece bakışmaya başladık. Başını eğdi, küllerin etrafındaki ateş tekrar gün yüzüne çıktı.

"Aynı şey." dedi boğazını temizledikten hemen sonra. Elleri bedeninden kısa bir an ayrıldı, aceleyle tişörtünü giyindi. Ayağa kalktığında öylece dolapları izlemeyi sürdürdüm. Cidden başıma bela arıyordum ama nedense hayattan tek beklentim buymuş gibi hissediyordum. Notlarım idare ederdi, ailem mükemmeldi, durumumuz da iyiydi, istemeyeceğim kadar çok arkadaşım vardı, güçlü ve yakışıklıydım, okulun basketbol takımındaydım... Hayatım neredeyse mükemmeldi. Ben artık birkaç engelle karşılaşmak istiyordum.

Ve Bora'ya giden yol engellerle doluydu. Belki hedef beni havalara uçuracak güzel bir şey değildi ama benim ilgimi çeken tek şey engellerdi. Şimdilik.

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now