8

24.8K 1.9K 740
                                    

Oturduğu yerde iki yana açtığı dizkapaklarının üzerine yasladığı dirseklerine, sonra da birleşen parmaklarının birbirine sürtünüşüne diktim gözlerimi. "Söylemeyi düşünüyor musun?" diye mırıldandım.

"Bu neyi değiştirecek?" Omuz silktim. Bilmiyordum. "Aileme müdahale edebilecek kadar uçtuğunu düşünmüyorum."

"Bilmek istiyorum." diye mırıldandım. Dudaklarını yaladı, ela gözlerini bana çevirdi. Birkaç dakika öncesinde yaslanarak ağladığı göğsüme bakıyordu. İkimizin arasına yine o soğukluğun girdiğini ikimiz de farkındaydık. Arkadaş bile değildik, yakın olmak için bir sebebimiz yoktu. Ama yabancılar yakınlaşamazdı, bu uzak oturmak için iyi bir sebepti. Yine de o duvarı yırtmak için can attığımızı görebiliyordum. İkimizin de duvara doğru adım atmaya cesareti yoktu tabi...

"Ağabeyim. Üvey." Göz devirdim. Çok daha kötüsünü bekliyordum, rahatlamıştım. Babası olsaydı mesela, işler çok zorlaşırdı. Hele ki oğluna dokunmak isteyen ve bu yöndeki arzusunu ufak ufak çaktırmaya başlayan bir baba...

"Ailenle neden konuşmuyorsun?"

"Çünkü annem o adama aşık ve adamın bana karşı umursamaz tutumunu görmüyor. Beni yoldan çekilmesi gereken bir çöp olarak görüyor. Burak -oğlu- ise çöpçü. Babası da yaptıklarına göz yumuyor tabi. Burak bu sırada beni her dövdüğünde tuvalete koşup orgazm olmayı öğrendi." Sesi titremeye başlayınca yutkunarak sustu. Göğsümdeki ağırlıktan bir kez daha nefret ettim. Kıpkırmızı olan suratını eğdiğinde benden utandığını görünce başımı yana yatırırken gözlerimi yumdum. "Ben sadece... Annemi ilk kez bu kadar mutlu görüyorum ve bunu bozmak istemiyorum."

"Yeter." dedim biraz soğuk bir tavırla. "Kendine bu eziyeti yaptığına inanamıyorum." Oturduğum bankta biraz daha kaydım ona doğru. "Eğer bana o piçi getirirsen..." Başını hızla iki yana salladı.

"O manyak ikimizi de benzetir."

"O zaman annenle konuş. O adam annene o piçin sana davrandığı gibi davranmaya başlarsa ne olacak? Bir çocuk sevdiği kişiye zarar veriyorsa muhtemelen babası da annesini dövüyordur zaten bana kalırsa. Annesine ne olmuştu?"

"Boşanmışlar." diye mırıldandı başını yine eğerek.

"Annenle konuş." Birden yüzü hafifçe buruştu, başını diğer tarafa çevirip ayağa kalktığında kaşlarımı çattım. Yalan söylemekte iyi olduğunu unutmuştum. Başka bir şey olmalıydı.

Ayağa kalkıp koluna yapıştığımda başta kaçmaya çalıştı, sonra pes edip yere çökerek asfalta oturdu. Karşısına oturup ona teşvik edici olduğunu umduğum bir bakış attım. "Anneme söylemeyi denedim. Yalan söylediğimi düşünüyor."

"Vücudundaki izler?"

"Evlenmelerine engel olmak için kendim yapmışım gibi davranıyor."

"Annen kendini kandırıyor." dedim sinirli bir nefes alarak. Bir anne nasıl öz oğlunun dayak yemesine göz yumabilirdi ki? Bora bunu söylemeye utanıyordu. Kim bilir hissi nasıldı. Bir yabancı tercih ediliyordu kendine. Hem de annesi tarafından.

"Artık kaldıramıyorum." diye mırıldandı. İç geçirip bedenini kaldırımdan kaldırarak kucağıma çektim. Başta şaşkınlıkla bana bakan çocuk ürkekçe başını omzuma gömdüğünde konuşmak için başımı eğdim. Ve o an o koku... Tüm kelimeleri boğazıma dizdi o koku. Kendimi suçlu hissettim ama tutamadım da. Burnum saçları arasına uzandı kulağına ulaşma bahanesiyle. Hayatım boyunca hiçbir kokuyu sonsuza dek ciğerlerimde taşıma arzusuyla dolduğumu hatırlamıyordum.

"Yanında kalmama izin verdiğin süre boyunca yanında kalmak istiyorum." Yüzünü iyice tişörtüme doğru sakladı, deri ceketimin altına soktu. Omuzları titremeye başladığında ve zorlukla burnunu çektiğinde o nefret ettiğim his tekrar bulandı zihnime. Yalnız kalmıştı. Kimsesi yoktu. Savunmasızdı. Canı acıyordu. Çaresizdi. Sığınacak evinde bile eziyet görüyordu. Mahvolmuştu. Benim aksime...

O asfaltta, o yol kenarında yanımızdan onlarca insan, yüzlerce araba geçti. Saatler birbirini kovaladı. Bardan çıkan insanlar sarhoş oldu, sendeledi. Kafası yerinde olanlar bize ibne diye seslendi. Biz ise hepsine sağır olduk o gece. Kollarım arasında burnunu çekti durdu. Ben de konudan konuya atladım, saçma sapan şeylerle başını şişirdim. Ara sıra minik bir tebessüm yakaladığımda dudaklarında, gözlerim parlamış gibi hissettim. Hayatımda ilk defa birini gülümsetmek bana iyi geldi. İlk defa birinin acısına ortak olmaktan ziyade, birinin acısını iliklerime kadar yaşadım. Biri için endişelenmek lafta olacaktı ama ben o an kendimi düşünmeyi unuttum. Annem kıyametleri koparacaktı eve gidince saat kaç diye ama benim endişelendiğim tek nokta o gece eve gittiğinde Bora'nın kaç kanadının koparılacağıydı.

"Saat çok geç oldu. Burak sen eve gittiğinde buna karışır mı?"

"Onun bana zarar vermek için bahaneye ihtiyacı yok. Ama eminim ikimizi böyle görse, çok daha sert davranırdı. Kendini beğenmiş insanlardan hoşlanmam ama benim adım Bora ise Burak başkalarının bana dokunmasına katlanamıyor." Dudaklarımı birbirine gömüp iç geçirdim.

"Şu an seni eve yollamayı zerre kadar istemiyorum." Başını kaldırıp bana baktı, yine o küçük sahte gülümsemeyi kurdu.

"Bu gece eve gitmezsem yarın evde dayaktan kaçmamın hiçbir yolu kalmaz."

"Ya evden kaçarsan?" dedim düşünceli bir tavırla bakışlarımı yüzünde dolandırırken.

"Üvey babam mutluluktan deliye döner. Annem... Bilmiyorum. Endişelenir ama aramız açık zaten. Ne yapar cidden bilmiyorum. Ama ağabeyim kafayı yer. Arar bulur, öldürür beni."

"Kaç aydır yiyorsun bu dayağı?" diye mırıldandım elimi kızıl-sarı saçlarından geçirerek. Bakışları yüzümü turlamayı devam etti. Belki de tüm yüz hatlarımı ezberlemişti şimdiye.

"4 sanırım."

"Evden kaçma konusuna dönmeli miyiz?" diye mırıldandım gülümsemeye çalışarak. "Annem bir çocuğu daha olsun isterdi bence." dedim başımı eğip gülerken. Yüzüme hâlâ o ifadeyle bakıyordu.

"Böyle basit olmadığını biliyorsun." Bakışlarımı kaçırdım. Çok iyi biliyordum.

"Umrumda değil desem? Hiçbir şey yapmamaktan iyidir. Şimdi sana planı anlatıyorum Bora. Benim evime gidiyoruz. Vücudundaki izleri çekiyoruz. Anneme de durumu izah ediyoruz ve bizde kalıyorsun. Yarın üvey ağabeyinin evde olmadığı bir saat?" Ağabeyi evde olursa ortalığı karıştırabilirdi. Dahası Bora korkudan plandan cayabilirdi.

"Lise öğrencisi. Son sınıf."

"Okul saati size gidiyoruz. Evde kim olur?"

"Annem." diye mırıldandı titreyerek.

"Annene evi terk ettiğini. Artık onlara katlanamadığını söylüyorsun. Annen senden soğusun, evlat olarak istemesin diye her şeyi söylüyorsun. Eşyalarını toplayıp bize kaçıyoruz. Bizde kalmaya başlıyorsun. İlerde ailen seni geri almak isterse resimleri gösterip hikayeni anlatıyoruz." Öylece yüzüme bakarak dinledi beni.

"Bu çok... Basit. Üvey ağabeyimi hesaba katmadın. Ya bizi bulursa-" Sinirden yüzüm kaskatı oldu o an.

"Umarım." dedim dişlerimi sıkarak. "Umarım bulur. Götünden kan alacağım o orospu çocuğunun." Gözleri hafifçe irilmiş halde bana bakan çocuğu fark ettiğimde korkuttuğumu anladığım için beceriksizce gülümsemeye çalıştım. "Kalk hadi, işimiz var seninle."

Sobe (Gay)Where stories live. Discover now