12

15.9K 1K 31
                                    

*** Rukiye ***

Fatih mektubu elime verip öylece okumamı istediğinde bir tür aşk mektubu olabileceğini düşünerek gülümsedim.

" Hayırdır kocacım bana şiir mi yazdın yoksa bir aşk mektubu mu? "

Büyük bir neşe ile sorduğum soruya rağmen Fatihin gergin halinde bir değişiklik olmamıştı. Normalde böyle bir cümle kurduğumda en azından gülümseyen adam şimdi sadece yüzüme bakıyor birşey söyleyecek gibi oluyor sonra susuyordu. Onun bu hali yüzümdeki gülümsemeyi almış yerine kalbime koca bir korku salmıştı.

" Neyin var Fatih? "

Eliyle mektubu işaret edip " oku " demekler yetişmişti sadece, ben de küf yeşili kanepeye oturup içimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak mektubu okumaya başladım. Daha ilk satırda içime düşen korku okudukça artıyordu. Fakat korkunun yanında tarif edemediğim başka duygular da iyiden iyiye filizlenmeye başlamıştı kalbimde. Mektup bittiginde katlayıp koltuğun üzerine bıraktım, gözümü bir an olsun kağıtdan alamıyordum. Yüreğimin daraldığını hissederek bir kaçış yolu arayarak Fatihin gözlerine bakıyorum. Onun da benim kadar çaresiz bana baktığını görünce yerimden kalkıp banyoya gidiyorum, tedirgin bedenimi abdest suyunun ferahlığına bırakırken yüreğimden yükselen dualara aminler dökülüyor dilimden. Salona tekrar girdiğimde Fatihin meraklı bakışları ile karşılaşınca daha fazla sessiz kalamıyorum.

" Namaz kılıp istihareye yatayım daha sonra konuşalım olur mu iki gözüm. "

Tamam dercesine başını sallayan eşimin içini rahatlatmak isteyerek gülümsüyorum. Ardından yatak odasına geçip her zaman serili duran seccadede namaza duruyorum. Besmeleyle başladığım namazım hayır kapısını aralayan dualarla son buluyor ve ardından kıvrıldığım yatakta tatlı mı tatlı rüyalara dalıyorum.

İçimi kaplayan huzurla gözlerimi açtığımda yağmur sonrası çıkan gökkuşağını görmüş bir çocuk kadar sevinçli salona eşimin yanına dönüyorum. Kıvrıldığı kanepede masum masum uyuyan kocamın yanına oturup elimi yüzünde gezdiriyorum. Uyanır gibi olsada yine dalıyor kaldığı yerden uykusuna.

" Fatih'im uyan gönül özüm."

Sesimle birlikte bir anda gözünü açan eşim aynı süratle yerinde doğrulup ellerimi avuç içine alıyor.

" Konuş gönlümün sulatanı, söndür şu içimde yanan ateşi bir sen olursun bize çare."

" Git kızımızı al gel evimize Fatih, onun bize bizim de ona ihtiyacımız var bizim nasibimizde öksüz bir evlada sahip çıkmak varmış. Ben Didemin doğduğu gün bir kız evlat kaybettim onu kızımın yerine koymaya hazırım, git getir kızımı bana."

" Sahi mi diyorsun Rukiyem, olur mu dersin? Yapabilir miyiz sence, bakabilir miyiz o masum yavruya? "

" Neden bakamayalım iki gözüm, gayet de iyi bakarız. Yavrucak bize emanet edilmiş, hem dedim ya bizim de ona ihtiyacımız var. Dört sene oldu Fatih, artık ben de anne olmak istiyorum. "

Konuştukça sıkıntılarından kurtulan eşimin yüzünün gülüşüyle aydınlanan gözlerinin içine sevgiyle bakıyorum. İçinde büyüyen neşe ile birden ayağa kalkıyor hızlı adımlarla kapıya ulaştığında arkasından gidip, vestiyere bıraktığı kabanını üzerine giymesine yardım ediyorum. Kapıyı ardına kadar hızla açtıktan sonra bir şey unuttuğunu hatırlayarak arkasına döndü yeniden.

" Seni seviyorum hatun çok seviyorum hemde." diyerek alnıma kondurduğu öpücükle gülümsemem daha da büyüyor.

" Ben de seni çok seviyorum iki gözüm hadi git artık" diyerek neredeyse zorla çıkarıyorum evden onu, sonrası zorlu bir bekleyiş halini alıyor. Mutfakta sabahtan yarım kalan işlerime dönüyorum Fatih evden çıktıktan sonra. İçimdeki tarifi imkansız duyguların tüm ruhuma yayıldığını hisederek mutlu oluyorum.

Gördüğüm rüyayı en ince ayrıntısına kadar zihnimde canlandırırken, kalbimden dökülüyor dualrim.
Allahım sen nelere kadirsin, dört sene önce bir evlat aldın şimdi bir evlat veriyorsun. Sen bana hayırlı bir anne olmayı nasio eyle yarabbim emanet ettiğin bu cana layiki gibi muamele etmeyi bize nasip eyle amin.

👧👧👧

" Anne, seni çok özledim."

Yemyeşil çimenleri beyaz papatyaların süslediği, daha önce hiç görmediğim kadar güzel bir evin bahçesindeki sandalyemden kalkıp bana doğru koşan bembeyaz elbiseli kızıma açıyorum kollarımı. Öyle güzel gülüyor ki sanki güneş yüzünde doğuyor. Yaklaştıkça o yüz gittikçe belirginleşiyor ve kollarıma aldığım bedenin Didemden başkası olmadığını anlıyorum.

Hasretle açılan kollarım şefkat ve sevgiyle kızımı sararken kuşların cıvıltısı kulaklarımıza şenlik kayıyor. O sırada uzaktan bir yerden gelen tanıdık bir sesle ikimizde etrafımıza bakıyoruz. Sesin arkamda duran mütevazı ama bir o kadar da güzel evden geldiğini fark edince gülümseyerek uzattığım elimi bebeksi masumiyeti ile karşılık veriyor kızım ve minicik elini avuç içime bırakıyor.

" Hadi gel benimle meleğim."

" Tamam anneciğim."

Beraber evin icine girdiğimizde bu kez az önceki sesin giderek daha çok yükseldiğini hissederek evin koridorunun sonunda açılan büyük kapıdan içeriye giriyoruz. Beyaz koltukların, beyaz perdelerin ve yine beyaz halının süslediği ferah odanın camından süzülen güneş ışınları gözlerimi kamaştırınca istemsizce gözlerimi kısarak bakıyorum etrafa.
O sırada kızımın eteğimi çekiştirerek bana seslendiğini fark ediyorum.

" Anne, bak babam burda işte."

Minik parmağı ile gösterdiği yere baktığımda pencerenin önündeki koltukta önündeki rahledeki Kuranı Kerimden Meryem suresini okuyan kocamı fark ediyorum. Benim ona bakmamla, beni fark ederek o da başını kaldırıyor. Beyaz bir gömlek ve beyaz namaz takkesi var üzerinde. Gülümseyince sanki güneş bir başka doğuyor ve ben kendimi adeta cennette hissediyorum.

İMAM (Tamamlandı)Where stories live. Discover now