12. Bölüm

677 49 10
                                    


George Knightley o gece akşam yemeğine çağrılmıştı. Mr. Woodhouse, Isabella'yı daha ilk günden başkalarıyla paylaşmak istemediği için buna pek gönüllü değildi. Gelgelelim, Emma böyle bir çağrının uygun düşeceğini bildiğinden babasının karşı çıkmasını dinlememişti.

Bu çağrının Mr. Knightley ile kendi arasındaki soğukluğu da gidereceğini umuyordu. Artık barışmanın zamanı gelmişti. Ne var ki aralarında barışmak diye bir şey olmazdı. Emma kendi yaptıklarının yanlış olmadığından emindi. Mr. Knightley ise haksızlık etmiş olduğunu hiçbir zaman kabul etmeyecekti. Böylece, hatır için bile olsa, özür dileyeceği umulamazdı. Yapılacak tek şey, olup biteni unutmak, hiçbir şey geçmemiş gibi davranmaktı. Genç kız çocukların varlığından çok şey umuyordu.

Gerçekten de umduğu gibi oldu. Mr. Knightley içeri girdiği zaman Emma'nın çevresi çocuk doluydu. Kucağında da sekiz aylık bir kız olan en küçük yeğeni vardı. Mr. Knightley ilk geldiği zaman yüzü asık olduğu ve donuk donuk konuştuğu halde, çok geçmeden çocuklarla her zamanki gibi oynayıp şakalaşmaya başladı ve sonunda dostluklarının kanıtı olan bir yakınlıkla eğildi, hiçbir şey demeden Emma'nın kucağındaki bebeciği kendi kucağına aldı. Böylece Emma, aralarındaki soğukluğun geçmiş olduğuna inanarak derin bir soluk aldı. Gene de, biraz sonra, "Ne iyi! Hiç değilse yeğenlerimiz konusunda anlaşabiliyoruz," diye söylenmekten kendini alamadı. "Yetişkin insanlarla ilgili görüşlerimiz bazen çatışıyor, ama bu çocuklara gelince hiçbir zaman çatışmadığımızın farkındayım."

"Sen bu çocukları, birtakım kaprislere, esintilere kapılmadan, doğal bir sevgiyle seviyorsun. Yetişkin kimseleri de bu biçim sevsen, her konuda anlaşabilirdik."

"Öyle ya, çatışmalarımızın bütün suçu bende. Her zaman ben haksızım, siz haklısınız."

Mr. Knightley gülümseyerek, "Öyle," diye yanıtladı. "Nedeni de ortada: Sen dünyaya geldiğinde ben on altı yaşında bir delikanlıydım."

Emma, "Önemsiz bir fark," diye karşılık verdi. "O çağda zekâ ve anlayış yönünden kuşkusuz benden çok üstündünüz. Ama aradan yirmi yıl geçmiş. Düşünme yeteneklerimiz birbirine bir hayli yaklaşmış sayılmaz mı?"

"Öyle ya, bir hayli yaklaşmış sayılır."

"Yani, yaklaşmış ama yetişmemiş, öyle mi?"

"Benim on altı yıllık bir deneyim üstünlüğüm var. Sonra, senin gibi güzel bir genç hanım ve şımarık bir çocuk olmayışım da benim için artı bir puandır. Hadi, dostum, artık barışalım, kapayalım bu lafı." Sonra erkek, kucağındaki bebeciğe dönerek konuştu: "Küçük Emma, teyzene söyle, sana daha iyi örnek olsun. Eski kavgaları tazelemek doğru bir şey değildir. Teyzen eskiden haksız olmasa bile bu kez haksızdır."

Emma, "Doğru, çok doğru," diye güldü. "Küçük Emma, sen büyü, teyzenden çok daha üstün bir kadın ol. Ondan çok daha akıllı ol, kendini çok daha az beğen. Mr. Knightley, bir çift daha sözüm var, ondan sonra artık bu konu kapanacak. Sizinle fikirlerimiz çatışmış olabilir. Gelgelelim ikimizin de iyi niyetle konuşup davrandığımız tartışılmaz, ki önemli olan da budur. Sonra benim iddialarımdan hiçbiri henüz yanlış çıkmış değil. Yalnızca Mr. Martin'e üzülüyorum. Umarım uğradığı düş kırıklığı yüzünden çok büyük bir acı çekmiyordur."

George Knightley kısa ve açık olarak, "Bir insan bundan daha büyük, daha derin bir acıya kapılamaz," diye karşılık verdi.

"Buna gerçekten üzüldüm. Ama, hadi verin bana elinizi." Erkek büyük bir içtenlikle Emma'ya elini verdi. Tam o sırada da John Knightley içeri girdi.

EmmaWhere stories live. Discover now