14. Bölüm

592 58 3
                                    


Emma'nın iki kavalyesi de, Mrs. Weston'ın salonundan içeri girerlerken kendilerine biraz çekidüzen vermek gereğini duydular. Mr. Elton sevincini azıcık yatıştırmak, Mr. John Knightley ise huysuzluğunu biraz gizlemek zorundaydılar. Emma için yapılacak tek şey ise olduğu gibi görünmekti. Çünkü hayatından hoşnuttu. Westonlarla bir arada olmak onun en büyük zevklerinden biriydi. Emma, Mr. Weston'a bayılırdı. Mrs. Weston ise bütün dünyada rahat rahat konuşabildiği, her şeyi, anlaşılacağına inanarak söyleyebileceği tek kişiydi. Gerçi böyle bir toplantıda Emma, Mrs. Weston'a kendi işlerinden söz edecek değildi. Gene de onu görmek, sesini duymak, onun orada olduğunu bilmek genç kızın içini şükranla doldurmaya yetiyordu. Emma, Mr. Elton'ın tuhaf tutumunu kafasından silerek elinden geldiğince eğlenmeye karar verdi.

Önden gelen Mr. Woodhouse, oturur oturmaz Harriet'in hastalığını bütün ayrıntılarıyla ev sahiplerine anlatmış, Hartfield'le Randalls arasında yapmış olduğu yolculuğun tarihçesini de vermişti. Uşak James'in, Randalls'taki kızını bu toplantı sayesinde gelip görebildiğine nasıl sevindiğini belirtiyordu ki, Emma'yla kavalyeleri içeri girdiler.

Gerci Emma, Mr. Elton'ı olduğu gibi aklından silmeye karar vermişti ama bu kararını uygulaması zor olacağa benzerdi. Çünkü genç adam yalnızca onun yanı başına oturmakla kalmamıştı, o pırıl pırıl gözleriyle her fırsatta Emma'nın gözlerinin içine bakıyor, durmadan Emma'ya dönüp şen şakrak bir şeyler söylüyordu. Böylece onu unutmak şöyle dursun, tersine, genç kızın içine bir kurt düşmüştü. Kendi kendine, acaba eniştemin dediği gerçek olabilir mi, diye kuruntu etmeye başladı. Bu adam Harriet'i unutarak beni sevmeye başlamış olabilir mi? Öyleyse korkunç ve dayanılmaz bir şey olur.

Gel gör ki Mr. Elton durmadan, onun üşüyüp üşümediğiyle ilgileniyor, babasının sağlık durumuyla ilgili sorular soruyor, Mrs. Weston'ı öve öve göklere çıkarıyordu. Hele Emma'nın duvarlardaki resimleri karşısında duyduğu hayranlıkta öyle çok ateş ve öyle az bilgi vardı ki, Emma büsbütün kuruntuya kapılıp sinirlenerek kaba bir yanıt vermemek için kendini zor tutuyordu. Bir de Mr. Elton'ın tatsız gevezeliğiyle kafa şişirdiği şu sırada ötekiler öyle bir konu açmışlardı ki, Emma dinlemek için can atıyordu. Arada bir kulağına çalınan, "Oğlum, Frank" sözlerinden Mr. Weston'ın, oğlu Frank'le ilgili haberler vermekte olduğu anlaşılıyordu. Galiba Mr. Weston oğlunun yakın zamanda Highbury'ye geleceğini bildiriyordu. Ne var ki genç kız Mr. Elton'ı susturuncaya dek ötekiler o konuyu kapayıp başka konuya geçmişlerdi bile. Emma'nın şimdi konuya dönüp soru sorması hiç yakışık almazdı.

Şimdi, efendim, işin içyüzü şuydu ki Emma, hiç evlenmemek üzere vermiş olduğu karara karşın, Frank Weston Churchill'le uzaktan uzağa nedense pek ilgilenirdi. Hele Frank'in babası Miss Taylor'la evlendikten sonra Emma, eğer bir gün evlenecek olsaydım sanırım kendi çevremde bana uygun tek kişi şu Frank Churchill olurdu, diye düşünmeye başlamıştı. Frank Churchill yaş ve mevki yönünden kendine uygun olduğu gibi, ailelerin arasındaki bu bağ yüzünden artık açıkça Emma'nın kısmeti sayılabilirdi. Böyle bir evliliği köydeki herkesin, hele Mr. ve Mrs. Weston'ın da düşündüklerinden Emma'nın hiç kuşkusu yoktu. Gerçi Emma'nın evlenmeye hiç niyeti yoktu. Yoktu ya, gene de Frank'i görmek için can atıyordu. Onu görünce beğeneceğini, Frank'in de kendisini beğeneceğini biliyordu.

İşte böyle, bu yüzden Mr. Elton'ın övgüleri şu sırada ona büsbütün diken gibi battı. Genç kız çok sinirli olduğu halde terbiyesini elden bırakmamış olmakla ve elbet Frank Churchill'in gene lafı açılacaktır, diye düşünmekle kendi kendini avuttu.

Yemeğe oturdukları zaman yakasını Mr. Elton'dan kurtarabildi. Çünkü Mr. Weston'ın yanına düşmüştü. Mr. Weston da ev sahiplik görevlerini yapıp yemekleri dağıttıktan ve koyun budunun birkaç lokmasını gövdeye indirdikten sonra hemen Emma'ya döndü, "Bu akşam aramızda iki kişi eksik," dedi. "Birincisi senin güzel arkadaşın Miss Smith, ikincisi de benim oğlum. Onlar da burada olsaydı tam olacaktık. Sen duymadın galiba, Emma. Biraz önce Frank'ten konuşuyorduk. Bu sabah mektup aldım. İki hafta içinde geliyormuş."

EmmaOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz