46. Bölüm

407 46 6
                                    


Mrs. Churchill'in ölümünden on gün kadar sonra bir sabah Emma'ya, aşağıda Mr. Weston'ın onu görmek istediğini söylediler. Mr. Weston'ın kalacak zamanı yokmuş, ama Emma'yı mutlaka görmek istiyormuş. Kızı salon kapısında karşıladı ve normal sesiyle şöyle bir hatırını sorar sormaz hemen, Mr. Woodhouse duymasın diye fısıldayarak, "Bu sabah bir fırsatta Randalls'a gelebilir misin?" diye sordu. "Mümkünse lütfen gel, Mrs. Weston seninle konuşmak istiyor. Seninle konuşması şart."

"Hasta mı yoksa?"

"Hayır, hayır, bir şeyi yok, yalnız biraz heyecanlı, diken üstünde gibi. Seni aldırmak için araba gönderecekti ya, yalnız görüşmeyi istiyor, bu da, biliyorsun..." Başını salondan yana sallayıp hafifçe öksürerek, "Gelebilir misin?"

"Elbette. İsterseniz hemen şimdi. Bu şekilde istediğiniz bir şeye olmaz denilemez ama ne var, kuzum? Mrs. Weston'ın gerçekten hiçbir şeyi yok, değil mi?"

"Bana inan ama artık soru sorma. Zamanı gelince her şeyi öğreneceksin. Akla hayale gelmeyecek bir şey! Ama sus, şşş!"

Bütün bunların ne anlama geldiğini çıkartmanın, Emma için bile, olanağı yoktu: Mr. Weston'ın yüzündeki ifadeye bakılacak olursa ortada önemli bir şeyler vardı. Mrs. Weston iyi olduğuna göre Emma kaygılanmamaya çalıştı. Babasına yürüyüşünü şimdi yapacağını söyledi. Mr. Weston'la birlikte hiç gecikmeden evden ayrıldılar ve sıkı adımlarla Randalls'ın yolunu tuttular.

Büyük bahçe kapısından yeterince uzaklaştıkları zaman Emma, "Şimdi," dedi. "Mr. Weston, hadi söyleyin bakalım, ne oldu?"

Mr. Weston ciddilikle, "Yok, olmaz," diye karşılık verdi. "Bana sorma. Karıma söz verdim, her şeyi ona bırakacağım. O sana alıştıra alıştıra söylemeyi daha iyi becerir. Sabırsızlanma, Emma, yakında her şey ortaya çıkacak."

Emma dehşet içinde duralayarak, "Alıştıra alıştıra mı?" diye hafifçe bağırdı. "Aman Tanrım! Mr. Weston ne var, hemen söyleyin bana. Brunswick Meydanı'nda bir şeyler oldu, değil mi? Evet, öyle, biliyorum. Söyleyin bana, hemen söyleyin kuzum, ne oldu?"

"İnan, yanılıyorsun."

"Mr. Weston, beni oyalamayın. Bir düşünsenize, en yakınlarımın kaç tanesi orada? Hangisinin başına kötü bir şey geldi? Ne oldu? En kutsal varlıklarınızın başı için, benden bir şey gizlemeye kalkışmayın."

"Yemin ederim, Emma..."

"Şerefiniz üstüne mi? Onların hiçbiriyle ilgisi olmadığına niçin yemin etmiyorsunuz? Ulu Tanrım! Bana alıştıra alıştıra söylenecek şey, o aileden biriyle ilgili olmaz da neyle ilgili olabilir?"

Mr. Weston, "Şerefim üstüne," diye ciddilikle yanıtladı, "onlarla hiç ilgisi yok. Knightley adını taşıyan herhangi biriyle, uzaktan yakından, zerrece ilgisi yok."

Emma biraz cesaret bularak yeniden yürümeye başladı.

Mr. Weston, "Öyle, alıştıra, alıştıra demekle hata ettim," dedi. "O deyimi kullanmayacaktım. Aslında gerçekten de seni ilgilendirmiyor, yalnızca beni ilgilendiriyor, yani umarım öyledir." Kısa öksürük, "Kısacası, sevgili Emma, senin kaygılanmana hiç neden yok. Yani, sevimsiz bir iş, demek istemiyorum ama daha kötüsü de olabilirdi. Hızlı yürüsek kısa zamanda Randalls'a varabiliriz."

Emma sabretmesi gerektiğini anlamıştı, ama bu zoruna gitmiyordu artık. Daha başka soru sormayıp yalnızca kendi hayal gücünü çalıştırdı. Büyük bir olasılıkla bir para sorunudur, diye düşündü ya da aile içinde, ortaya yeni çıkan, tatsız bir durum, Richmond'daki son acı olayın su yüzüne çıkardığı bir şey. Hayal gücünün işlekliği üstündeydi: beş altı tane nikâh dışı çocuk ve zavallı Frank'in mirastan yoksun bırakılması, belki de! Bu, hiç istenmeyen bir durum sayılırdı ama gerçek de çıksa Emma'ya dert olmazdı. İçinde güçlü bir meraktan başka bir heyecan uyandırmıyordu.

EmmaWhere stories live. Discover now