24. Bölüm

496 50 5
                                    


Ertesi sabah Frank Churchill gene, bu kez Mrs. Weston'la geldi. Mrs. Weston'a ve tüm Highbury kasabasına hemencecik ısınıvermişe benzerdi. Mrs. Weston'ın anlattığına göre, gündelik yürüyüş saati gelince Frank ona eşlik etmek isteğinde bulunmuş. Mrs. Weston da, yürüyüş yönünü onun seçmesini istemiş. Frank hemen Highbury'ye yürümeleri fikrini ortaya atmış. Mrs. Weston için de Highbury demek Hartfield Konağı demek olduğuna göre, çıkıp gelmişler.

Emma onları hiç beklemiyordu. Sabahtan Mr. Weston, oğlunun ne kadar yakışıklı olduğunu dostlarının ağzından dinlemek için bir dakika uğramıştı, ama karısıyla oğlunun tasarılarından haberi yoktu. Bu yüzden onların gelişleri Emma için hoş bir sürpriz oldu. Birincisi, Frank'i gene görmeyi istiyordu. Hem de Mrs. Weston'ın yanında görmek istiyordu. Genç adamın Mrs. Weston'a karşı takındığı tutumda herhangi bir kusur varsa, başka her türlü inceliği Emma'ya vız gelirdi. Ama onları bir arada görünce içi iyice rahat etti. Frank'in üvey annesine karşı davranışı kusursuzdu. Yalnızca davranışı, sözleri değil, her hali, her duruşu ve bakışı Mrs. Weston'a karşı derin bir saygı ve sevgi duyduğunu gösteriyordu.

Emma da onların yürüyüşüne katıldı. Önce Hartfield arazisinde, sonra Highbury'nin kırlarında iki saat kadar dolaştılar. Frank Churchill her gördüğünü beğeniyordu. Çevreye karşı gösterdiği ilginin büyüklüğü Emma'yı şaşırttı. Örneğin genç adam babasının doğup büyümüş olduğu evi görmekte direndi. Sonra eski bir sütannesinin hâlâ sağ olduğunu anımsayarak onun evini de aradı, buldu.

Emma onu dikkatle inceliyor, davranışlarında hiçbir yapmacıklık bulamıyordu. Bu gencin bunca zamandır baba ocağına gelmeyişi kendi ilgisizliğinin ürünü olamazdı. Doğduğu yerlerden kendi elinde olmayarak uzak kalmıştı. Yazdığı o candan mektuplar içtendi. Gerçekten Mr. Knightley onları gösterişten ibaret sanarak Frank'in günahını almıştı.

Köyün başlıca hanı olan Crown Hanı'nda duraladılar. Handaki balo salonu Frank Churchill'in ilgisini çekti. Bu salon eskiden, Highbury daha kalabalık ve canlı bir yerken yapılmış, sonraları parlak günler geçince kullanılmaz olmuştu. Şimdi burada her hafta, köyün centilmenleriyle yarı centilmenleri arasında kurulan iskambil kulübünün toplantıları yapılıyordu, hepsi bu.

Frank Churchill salonu pek beğendi ve artık balo için kullanılmadığına iyice üzüldü. Kış mevsimi boyunca her on beş günde bir balolar verilse ne iyi olurdu. Miss Woodhouse bu güzelim eski geleneği neden canlandırmamıştı? O ki Highbury'de her istediğini yapabilirdi. Emma'yla eski mürebbiyesi kasabadaki yaşamın artık sönükleştiğini, dolay köylerdeki büyük ailelerin de bir balo için yola çıkmayacaklarını ileri sürdüler. Ama, Frank bu bahanelerin hiçbirini yeterli bulmuyordu. Dans etmek için can atan bir hali vardı. Weston yaradılışının, Churchill yetiştirme tarzına karşın hâlâ bu denli ayakta oluşu Emma'yı epeyce şaşalattı. Genç adam babasının bütün canlılık ve cıvıl cıvıllığına, yakınlık ve neşesine sahipti. Churchilllerin gurur ve soğukluğundan, donukluğundan hiçbir şey kapmamış gibiydi. Hatta Emma onun biraz daha gururlu olması gerektiğini düşünmekten kendini alamıyordu. Frank Churchill sıra ve sınıf ayrımı diye bir şey tanımaz gibiydi ki bu, ruh inceliğinin bir eksikliği sayılabilirdi. Gene de genç ve deneyimsiz olduğu için bu küçük eksiklik onun yaşam sevincine yorulabilirdi.

Sonunda handan ayrıldılar. Bateslerin oturduğu ev tam karşılarındaydı. Böylece Emma onun bir gün önce yapmaya niyetlendiği ziyareti anımsadı. Bateslere gidip gitmediğini, Miss Bates'in çenesinden fırsat bularak ağzını açıp açamadığını sordu.

Frank, "Ben de şimdi size onlardan söz edecektim," diye karşılık verdi. "Şansım varmış, hanımların üçünü de evde buldum. Teyze hanım çok hoş bir hanım ama çenesi insanı gerçekten öldürür. On dakikadan fazla kalmaya niyetim yoktu, meğer üç çeyrek saat kalmışım."

EmmaWhere stories live. Discover now