26. Bölüm

662 48 51
                                    


Frank Churchill, Londra'dan geri döndü. Eğer biraz geççe dönüp babasının akşam yemeğini bekletmişse bile Hartfield'dekiler bunu öğrenmediler çünkü Mrs. Weston onu Mr. Woodhouse'un gözünden düşürmemek için bir şey söylememişti!

Genç adam gerçekten de saçını kestirmiş olarak döndü. Kendi kendiyle tatlı tatlı alay ediyordu. Ediyordu ama hiç de utanmış, pişman olmuş gibi değildi. Her zamanki gibi rahat ve cıvıl cıvıldı. Onun bu tutumunu gördükten sonra Emma kendi kendine şöyle felsefe yürüttü:

"Bunun doğru olup olmadığını bilemem ama zeki olan bir insan kendi saçmalığının ayırdındaysa, yaptığı iş galiba insana pek o kadar saçma gelmiyor. Bir işin yorumu biraz da yapanın kişiliğine bağlı, galiba. Frank eğer züppe olsaydı, bu işi daha gösterişli bir biçimde, daha övünerek yapardı. Kendine daha az güvenseydi utanır, özür bulmaya çalışırdı. Oysaki Frank'in kendi zayıf yönlerini bilen, gene de kendine güvenen bir kişiliği var. Hayır, onun zıpçıktı bir züppe olmadığından eminim."

Coleların daveti salı akşamıydı. Genç kız Frank'le uzun saatler birlikte olacağını ve onu daha iyi tanımak fırsatını bulacağını düşünüyordu. Bu yemekte Frank'in kendine karşı beslediği duyguları da iyice anlayabilecekti. Bakalım genç adama karşı biraz soğuk davranmak, aralarına biraz set çekmek zamanı gelmiş mi? Çünkü Emma asla evlenmemek kararında duruyordu. Frank'e cesaret vermeye de hiç niyeti yoktu.

Hem Mrs. Goddard hem de Mrs. Bates salı gecesini Hartfield'de geçirmeye razı oldukları için babasının rahatı düşünülmüş demekti. Emma evden çıkmadan önce onların yanına girdi. Babası kızının elbisesinin güzelliğini överken, genç kız iki konuk hanıma büyük büyük pasta dilimleriyle şarap sundu. Onlar için bol ve nefis bir akşam sofrası hazırlatmıştı. Babasının konuklarının o güzelim yemekleri yemelerine izin vermesini umuyordu.

Yolda önlerinde giden bir başka araba vardı. Coleların kapısının önünde durdukları zaman bu faytondan Mr. Knightley'nin indiğini görünce genç kız sevindi. Çünkü başına buyruk, hareketli ve gürbüz bir adam olan George Knightley bir yere gideceği zaman yürüyüverir ya da ata binerdi. Donwell Abbey Malikânesi'nin efendisine yaraşır bir biçimde faytonla dolaştığı az görülen bir olaydı. Onun için Emma şimdi elini uzatarak, "İşte bu gelişiniz tam şanınıza layık," dedi. "Sizi gördüğüme çok sevindim."

"Teşekkür ederim, Emma. Öyleyse aynı dakikada gelişimiz benim için büyük şans. Burada değil de salonda karşılaşmış olsaydık benim nasıl geldiğimi bilmeyecek ve kuşkusuz beni böylesine şanlı bulmayacaktın."

"Yok, ne olsa sezerdim sizin geliş yönteminizi. Bir centilmen kendine yakışmayan bir biçimde davranırsa, halinden, tavrından, sözlerinden taş çatlasa anlaşılır. Yaptığı işi örtmek için numaralar çevirir. Gerçi siz her zaman çok rahat davranırsınız, ama şanınıza yaraşır bir iş yapınca, ne bileyim daha da rahat davranacağınız su götürmez. Yaya gelmekle övünç duyduğunuzu herkese belirtmek zorunda değilsiniz artık. Ve ben sizin kolunuzda salona girmekten büyük bir gurur duyacağım."

George Knightley, "Saçmalama çocuk!" diye söylendi. Ama, öfkeli değildi.

Emma, Mr. Knightley'nin toplantıya geliş biçiminden ne denli hoşnut kalmışsa, bundan sonraki saatlerin geçişinden de o denli zevk aldı. Ev sahipleri onu büyük bir saygı ve sevinçle karşıladılar. Ve Frank Churchill onu görür görmez öyle sevinçle yanına geldi ki, bu kimsenin gözünden kaçmadı. Emma sofrada da onunla yan yana düşmüş olduklarını kıvançla gördü. Çağrılı sayısı çoktu. Gerçi Miss Bates ile Jane Fairfax ve Harriet Smith yemeğe çağrılmamışlardı, ama sofra gene de hayli kalabalıktı. Onun için ancak genel konular, yani Mr. Elton'ın nişanıyla politika konuşuluyordu. Derken Mrs. Cole pek ilginç bir şey anlatmaya başladı.

EmmaWhere stories live. Discover now