Boş kütüphaneden yükselen gıcırtı sesiyle ayaklarımı eski sıranın altına doğru sallamayı devam ettirdim. Kütüphaneye gelen fazla öğrenci yoktu. Koca kütüphaneye dolan parfüm kokusu burnumu yakarken gelenin kim olduğu beynimde canlanmıştı.
"Ne yapıyorsun burada tek başına?"
Bakışlarımı yerde ters dönen eski gazete kağıdından ayırmadan kafamı yavaşça iki yana salladım. Vücudunu hafif eğip uzun ellerini yerdeki eski gazete kağıdına doğru uzattığında başımı hafif kaldırıp meraklı bakışlarına çevirdim.
Eline aldığı tozlu kağıdın arkasını çevirip haberi okumaya başladığında kaşları çatılmıştı. Dudağının kenarındaki kuruyan kan izine baktım. Salondan ayrıldığımızda duyduğumuz gürültülü ses aklıma gelmişti. Cameron'un onun darbelerine karşı boş kalmadığı ufak tefek yaralarından belli oluyordu. Dudağının keyifsizce kıvrılmasıyla dudağının kenarında kuruyan kan lekesi kaybolmak ister gibiydi.
"O nerede?" Sırada tuttuğum elimi hafif kaldırıp sağ tarafa doğru çevirdim. Gözleri parmaklarımı takip ediyordu. Derin iç çekişiyle bedenimi doğrultup taklitini yaptım. Çenesini sıvazlayan elini sıkıntıyla cebine indirirken çatılan kaşlarının ardından bana bakmaya devam ediyordu.
"Merak etmiyor musun?"
"Neyi?" Kaşlarım hafif kalkmıştı.
"Sevgilini." Kısılan gözleri sorusuyla beraber gönderdiği hançer kadar sert ve can yakıcıydı. Dudağım istemsizce kıvrıldı. Gerilen yüz hatlarının üzerine yerleşen yaralara tekrar baktım.
"Hayır, ama yüzüne bakılacak olursa iyi gibi." Ukala tavırlarım onu daha da sinir ediyordu. Sıraya doğru ufak bir adım atıp kafasını yan yatırdı.
"Ne varmış yüzümde?" Dudağım bilmemezliği seçerek kıvrılırken sessiz bir şekilde "Hiç," deyiverdim.
Dördüncü dersin zili koca kütüphanede yok sayılan bedenlerimize çarpar gibi çalmaya başladığında açık kapıda yankılanan sesle ikimizde o tarafa doğru baktık. Marvel elinde kullandığından şüphe ettiğim okul defterini tutmuş bize bakıyordu. Defteri hafif yukarı doğru kaldırıp yanaklarını şişirdi.
Merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladığında bakışlarım sağda hareketlenen yere doğru döndü. Ne zaman girdiğini anlamadığım bir kız elindeki kitapları rafa yerleştirmeye çalışıyordu.
Elindeki son kitabı yerleştirdiğinde bize bakmadan yavaşça çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Marvel'in yanından geçerken başını hafif döndürüp bize doğru baktı. Göz göze geldiğimizde adımlarını hızlandırp ellerini polarının içine yerleştirdi. Saçları kısaydı. Başını önüne eğdiğinde saç diplerindeki sarılıklar belli oluyordu.
"Ne yapacağız?"
"Düşünüyorum." Marvel ile aralarında geçen diyalog dikkatimi çekse de bakışlarımı kapıdan çıkan kızdan ayırmadım.
"Peki ya sen hangi mantıkla kampa gitmek istedin?" Elindeki kırmızı defteri bana doğru kaldırdığında yönümü ona doğru çevirdim. Biraz düşündükten sonra söyleyecek bir cevabım olmadığını fark etmiştim. J bunu biliyor gibiydi. Dalgaya alacak şekilde bir gülüş sergileyip cebindeki elini dağılan saçlarının arasına geçirdi.
"Daha öncede kampa gittim. Bence hiç fena olmayacak."
"Dur tahmin edeyim öğretmenlerin de seninle geldi." Marvel, J kadar olmasa da onun kadar ukala biriydi. Gözlerimi kısıp alaycı bakışlarına baktım. Evet bu doğruydu. İlk okulda gittiğim için öğretmenlerim yanımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATH
Mystery / Thriller"Seni duyabiliyorum. Sen beni anlamasan da senin içini okuyabiliyorum. Ben çok farklıyım. Benden uzak dur. Bu kitaplardan da..." Ne demek istediğini anlamaya çalıştı bir süre. Ölecekti, ölüm kitapların içinde ve o okumaya devam ettikçe onun gibi...