KATH | 32

464 54 20
                                    

Daha önce hiç kendinizi başkalarının oyuncak balonlarının içine sıkıştırılmış bir nesne olduğunuzu hissettiniz mi? Sizinle istediği gibi oynayabilen, sizi istediği yere istediği zaman götürebilen. Sizin adınıza kararlar veren. Hatta balonun içindeki konumunuza bile karışan, ufak belki hiç dokunulmamış ama fazlasıyla yıpranmış gibi duran bir nesne.

Dışarıya olan bakış açınızı değiştiren, diğer nesnelerle olan bağlantınızı engelleyen. Sadece onunla olmanız gerektiğini vurgulayan, onun balonundan dışarı çıkamayacağınızı sürekli yüzünüze vuran bencil biri...

İşte tüm bunların farkına vardığınızda yorulduğunuzu hissediyorsunuz. Sizin adınıza kararlar veren kişilerin peşinde sürüklenip duruyorsunuz. Başka bir yere giderken elinizde sadece anılarınız kalıyor. Sizinle gelen tek şey hatıralarınız. Onların da gitmemesi için her şeyi yapmaya hazırsınız ama yeni bir gün eski bir anıyı kolaylıkla silebiliyor.

Eskileri özlüyorsunuz, ve bazen sadece karanlıkta bir başınıza oturmak istiyorsunuz. Gözlerinizi yumduğunuzda sadece kendi başınasınız. Bunu huzur olarak adlandırıyorsunuz. Karanlıktan hiç korkmuyor musunuz? Gözlerinizi kapattığınızda içinde bulunduğunuz karanlığa kaç dakika katlanabilirsiniz? Bir dakika, beş dakika, bir saat belki de saniyeler bile sürmeden kendinizi hayal alemine bırakıyorsunuz. Kendinizi olmak istediğiniz yerde düşlüyorsunuz ve karanlığın içine çeken uğultulu sesine perde çekiyorsunuz. Her gün biraz daha fazla içine hapsolurken kendimizi bir balonun içindeki nesne değil de özgür bir birey olarak hayal ederken tek yaptığımız daha fazla hapsolmak oluyor.

Artık gözleri açmanın vakti geldi. Gerçekleri görmenin, kimlerin peşinden nerelere gittiğimizin farkına varmanın tam sırası.

"İyi misin?" Gözlerimi yavaşça araladığımda karşımda üç çift göz merakla bana bakıyordu. "Geldik mi?" Olduğum yerde kıpırdanıp kendimi rahatsız koltuğun üzerinde havalandırdım. Terlemiştim. "Su gibi olmuşsun. İyi misin gerçekten?" Elvie elini alnıma uzatıp ateşime bakarken Cameron çantamı yan koltuktan alıyordu.

Sinirliydim, bir sebebi yoktu. Belki de tüm öfkem kendimeydi. Her şey çok kolay çözüme ulaştığında kafam daha fazla karışmaya başladı. Bu kadar kolay olmamalıydı. "Burada yaşıyor muydunuz?" Cameron hemen önümüzde duran eve bakarken başımı sağa tarafa yatırıp yüzündeki yara izlerine baktım. Kendimizi öldürüyoruz. Bu tıpkı eroin kullanmak gibiydi. Kendimizi öldürdüğümüzü biliyoruz, bu bize acı da veriyor ama kullamaktan çekinmiyoruz. Hayır bağımlı değiliz. Zaaflarımız var.

Başımı Elvie'ye çevirdim. O benim zaafım mıydı? Hayır. Birkaç saniye sonra kendimi kandırdığımı anladığımda kendime daha fazla kızmaya başladım. Elvie kısa sürede zaafım olmuştu. Her şeyi onun için yapıyordum. O ölmesin diye. Ya ben ölürsem? Ya Cameron... Düşünceler beynimi tümör gibi yemeye devam ederken ayaklarımı arabadan sallandırıp orman havasını derince içime çektim.

Kendimi harika hissetmem gerekiyordu. Ormandayım, şimdi yanımda bir kitap olsun isterdim. Önceden kitapları hayatımda en sevdiğim şey sanırken Elvie'nin birden onların yerini almasına nasıl izin verdim? Neden yaptım bunu kendime? Kendimi birden onun balonunun içinde buldum ve bu hoşuma gitti. Hala gidiyor mu? Başımı çevirip üzerime diktiği bakışlarına karşılık verdim. Büyük ihtimalle saçları terden alnına ve boynuna yapışmış, asık suratlı ve çatık kaşlıydım.

Bakışlarımı ondan kaçırıp üzerimde terden su gibi olan kazağımı çıkardım. "Hasta olacaksın." Cameron şaşkın bakışlarını üzerimde tutarken Drew ve Elvie hiçbir şey demeden öylece olanları izliyordu. Çantamı açıp içinden yeni bir kazak çıkardım. "Biraz gezineceğim." "Ben de geleyim." "Yalnız bırak beni." Hiçbirinin yüzüne bakmadan kazağımı kafamdan geçirirken geldiğimiz yöne doğru ilerlemeye başladım.

KATHWhere stories live. Discover now