KATH | 24

639 74 23
                                    


Bir çınar düşünün, üzerinde onu ve dallarını kaplayan ufak yaprakları barındıran rengarenk, aylar sanki birbirine girmiş gibi. Bir tarafı sarı, diğer tarafı yeşil, ortalar kırmızı. Hepsi birbiriyle uyumlu yapraklar rengarenk, sarmalamış koca ağacı.

Ufak göründüklerine bakmayın sanki koca çınarı onlar koruyormuş gibi aralarından tek bir güneş ışığı bile sızmıyor.

Hepsi birleşince oluşturdukları gölgenin altına girince insan kendini en güvenli yerdeymiş gibi hissediyor. Yazı ya da kışı orada geçirecekmiş gibi ne çok soğuk ne çok sıcak.

Ufak bir çocuk ağacın dibine oturmuş anlatmak istediklerimi gülen yüz ifadesiyle tasdik ediyor. Ellerini birbirine dolamış ayaklarını gölgenin uzandığı yere kadar rahatlıkla uzatmış. Bacaklarının üzerinde ufak daha yeni kızarmaya başlayan elmalar var. Bir tanesindeki diş izleri dikkatimi çekiyor. Ağzının kenarlarında kuruyan elmanın su izleri hala duruyor.

Hava ilk önce birden soğumaya sonra yeniden çiçekler açmaya devam ederken gittikçe sıcaklaştığını hissediyoruz. Gittikçe büyüyen sarı ışığa doğru kaldırıyorum gözlerimi, sanki her geçen saniye Güneş'e daha fazla yaklaşıyormuş gibi.

Tüm bulutlar sarı ile kırmızı arası bir rengi alınca bana doğru koşmaya başlıyor küçük çocuk. Aslında elini uzatsa tutunacak kadar yakınındayım, koştukça daha fazla uzaklaşıyorum. Ayaklarıma bakıyorum olduğu yerde hiç kıpırdamadan duruyor.

"Yardım et!" Tiz çığlık kulağıma gelince kafamı kaldırıp ağaca düşmek üzere olan büyük alev topuna çeviriyorum bakışlarımı. Çocuk koştukça sanki birisi onu ağacın içine geri çekiyordu.

Arkamdan esmeye başlayan rüzgar alev topunu daha fazla alevlendirirken ayaklarımı hareketlendirip çocuğa doğru koşmaya başladım. Ağacın gövdesinde kaybolmak üzereydi, koştukça elimi ona doğru uzatıyorum. Sanki daha fazla uzatsam tutacakmış gibi elimi havadan indirmeden hızla koşmaya devam ediyorum.

Sıcaklığı hissediyorum. Arkamdan gelen rüzgar önümde alevlenen topu daha fazla harlıyor, yüzüm sanki bir ateşin içinde gibi eriyip gidiyordu. Son adımımı atıp hızla ağaca doğru atıldığımda alev topu ağaca düşüp tüm dallarını suratıma doğru savurdu.

Yakınlardan gelen gür sesle olduğum yerde sıçradım. Terlediğimi hissediyordum. Elvie elini yüzüme doğru sallıyordu, o salladıkça fark etmese de hareketleriyle oluşturduğu esinti terleyen yüzüme çarpmaya devam ediyordu.

"Daldın gittin." Drew masaya vurduğu elini yavaşça kaldırıp elindeki kartları ortaya fırlattı. "Ben kazandım."

"Katherina dalıp gitmeseydi sana o kartı vermezdi." Başımı hızlıca sallayıp elimde duran kağıt destelerine baktım. Vermemem gereken kartı Drew'e verdiğim için oyunu kazanmıştı.

"Hadi tekrar." Elvie, Drew'in elinden desteleri alıp kenara bıraktığı diğer destelerin arasına sıkıştırdı. Destelerin karıştığına emin olana kadar bölüp birbirinin arasına geçiştirmeye devam etti. "Yeter bence." Drew'in sabırsız halleri Elvie'yi çileden çıkartmak üzereydi.

Eline büyük gelen desteleri üçe bölüp ortada kalan desteden bir kart seçti ve ortaya bıraktı. Kırmızı 5. Bu gösterge gibi bir şeydi. Kırmızı 6'yı bulan oyunda şimdiden bir sıfır önde demekti. Geride kalan kartları teker teker hepimize dağıtmaya başladı. Drew'in ağzından çıkan ufak kıkırtılar yine elin sahibi olacağını belli ediyordu. Elvie sinirle ona bakıp dağıtmaya devam etti.

KATHUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum