KATH | 30

303 39 10
                                    

Uzaklardan gelen çığlık sesiyle araladım gözlerimi. Üşümüştüm, saç diplerim yeni banyo olmuş kadar ıslaktı. Yaptığım sert yerden yavaşça kalkıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Ormana benziyordu. Sağ taraf evlerin, arabaların olduğu şehir merkezi; sol taraf büyüklü küçüklü ağaçların bulunduğu bir orman. Peki neden buradayım?

Tamamen ayağa kalkıp şehir merkezine doğru bir adım attım. Başım sanki bir duvara çarpmıştı. Geri çekilip elimi karşıya doğru uzattım. Karşımda üzerine resim çizilmiş bir duvar vardı. Arkamı dönüp orman tarafına baktım. Oranında duvar mı yoksa gerçek mi olduğunu anlamak için bir adım atıp elimi uzattım. Elime çarpan tek şey hafif esen rüzgar olmuştu.

Mecbur adımlarımı ormana doğru attım. Ayağıma batan ağaç dallarıyla bakışlarımı yere indirdim. Ayaklarım çıplaktı ve parmaklar sanki bana ait değildi. Ellerimi öne uzatıp parmaklarıma baktım. Bana ait değildi. Benim parmaklarıma göre daha uzun ve incelerdi. Uzaktan gelen ikinci çığlık sesiyle kollarımı birbirine sardım.

Hafif esen rüzgar tenime bir kırbaç gibi vururken canımı yakıyordu. Her dokunduğu yerde yeni yaralar açıyormuş gibi hissediyorum. Çıplak ayaklarımı acıya katlanarak iler doğru attım. Çam ağaçlarının kurumuş dalları ayağımın altına bir diken gibi batıyordu. İlginç şekilde acı yerine zevk vermeye başlamıştı. Pamuğun üzerinde yürürken hissedilen sonsuzluk ve hafiflik işte öyle bir duyguydu. Her batış aklıma farklı zevk dalgaları sunarken üçüncü yakın çığlığı duydum.

Ayaklarım istemsiz hızlandı. Nereye gidiyorum? Başımı kaldırıp ağaçlara baktım. Her birinin arasında milim boşluklar vardı. Yapboz gibi görünüyorlardı. Bakışlarım yavaşça gövdelerine indi. Üzerlerinde herhangi bir işaret yoktu, çığlığın sahibini kendim bulmam gerekecekti.

Yönümü sağa çevirdiğimde şiddetle esmeye başlayan rüzgarla arkamı döndüm. Saçlarımın hepsi önüme gelmiş üzerimde yeni fark ettiğim beyaz elbise rüzgarla tenime yapışmıştı.

Bu sefer adımımı yavaşça sol tarafa attım. Sağ tarafa göre daha sıcak ve yol göstericiydi. Birkaç adım sonra arkamdan gelen çığlık sesiyle olduğum yerde durdum. O tarafa gitmem gerekiyordu. Arkamı dönüp az önce şiddetle esmemiş kadar sakin görünen alana baktım. O tarafa attığım her adımda yerdeki ağaç dalları rüzgarla hareketlenmeye başlamıştı. Son adımı atıp durdum. Sanki arada ince bir çizgi vardı. Kollarımı birbirine dolayıp çizgiden geçiyormuş gibi yavaşça bir adım attım. Ağaç dallarının her hareketi ayağımı daha çok kesiyordu.

Uzaklardan gelen kan kokusu kesinlikle bana ait değildi. Kollarım hala birbirine bağlıydı. İleriye doğru bir adım daha attım. İçimi kaplayan üşüme acıyla sarsılmama sebep olduğunda olduğum yerde durup başımı yere eğdim. Ayaklarımın içinden ağaç dallarını görebiliyordum. Kaşlarımı çatıp arkadan gelen ayak seslerine doğru döndüm. İki kişi beni fark etmeden gittiğim yöne doğru ilerliyordu. Az önce ben yürürken esen rüzgardan eser bile yoktu. Onlarla beraber yürümeye devam ettim.

Nereye gittikleri ve neden birden görünmez olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Artık üşümüyor, ayağımın altında ezilen dalları hissetmiyordum.

Yakınlardan gelen beşinci çığlıkla etrafıma bakındım. Sağdan soldan insanlar geliyordu. Önümde yürüyen iki adamın arasından gördüğüm büyük bir çembere doğru ilerliyorduk. Altıncı çığlığı duyduğum zaman olduğum yerde durup herkesin çember etrafında toplanmasını izledim. Buraya gelmemeliydim.

"Elvie!" Bakışlar birden bana dönünce dönüp arkama baktım. Arkamda kimse yoktu. "Elvie gitme." Ayaklarıma baktım, ellerim bunlar bana ait değildi. Arkadan gelen ses bana aitti. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Tüm bakışlar hala benim üzerimdeydi. İleriyle doğru attığım her adımda ayağıma batan dalları hissetmeye başladım. Çember geldiğim noktada yavaşça ayrılıp bana yol verdi.

KATHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin