8- Kılıç Düellosu

10.4K 634 177
                                    

-Medya, Skylar Green-

/ / / Miranda / / /

''Ne! Hayır, hayır, hayır! Bu imkansız!'' dedim gözlerim istemsizce büyürken.

     O lanet kadın ölmemiş miydi yani? Nasıl ölmez!

''Miranda, Marzie Crawe kim?'' dedi Nico merak dolu bir ifade ile bana bakarak.

     Gözlerimin ıslandığını ve bulanık görmeye başladığını fark ettiğimde Nico bana oturduğu yerden daha da yaklaşmıştı. Artık daha yakın oturuyorduk. Nefes alış verişimi duyacak kadar sessizdik. Bundan cesaret alarak - ve biraz da ihtiyacım olduğu için - başımı Nico'nun omzuna yasladım ve kendimi olacakları düşünmemeye zorladım. En azından Nico'nun yanında mormal biri gibi görünmek istiyordum. Bu bana acı veriyordu, gerçekten acı veriyordu.

''O benim... Annem... Ve o hala hayatta...'' dedim kesik kesik ve zorlanarak.

''Neden annenin ölmesini istiyorsun?'' dedi Nico ters ters ama ben bu konuda susmayı tercih ediyordum.

      Konuyu dağıtmak için ilk aklıma gelen şeyi söyledim,

''Üşüyorum...'' dedim burnumu çekerek.

    Gerçekten üşüyordum, daha doğrusu kıçıma kadar donuyordum çünkü üzerimde sadece bir tişört vardı. Bunu dediğimde Nico bana baktı. Herhalde kendi ceketini bana vermeyi teklif edip etmemeyi düşünüyor olmalıydı. Kararsızdı belki de... Sonra cidden ceketini eğer istersem bana verebileceğini söyledi. Bir an çok şaşırsam da vücudumdaki tüm kaslar soğuğun etkisiyle tek tek kasılmıştı, bunun için düşünmeyi daha sonraya bıraktım ve ceketi aldım. Nico da üşüyor olmalıydı. Biraz bencilce evet ama... Ah, aması yok evet bencilceydi.

''Teşekkür ederim Nico'' diye mırıldandım. Gülümsemeye zorladı kendini.

    Gözlerimi kapatıp şu hala hayatta olma meselesini düşünmemeye çalıştım, yine. Fakat bunun imkanı yoktu. Burnuma kadar ceketin içinde kayboldum. Rüzgar kulaklarımı yalıyordu. Burnumu da ceketin içine sakladım. Ceketin demirden olan fermuar yolu burnuma değiyordu ve çok sevdiğim o metalimsi koku gibi bir koku alıyordum. Başımı Nico'nun omzundan çekmedim ve gözlerimi aralayıp gökyüzünü izlemeye başladım. Ceketin vermiş olduğu sıcaklık ve temiz hava sayesinde bir süre sonra Nico'nun omzunda sızmıştım...

/ / / Skylar / / /

       Derin uykumu bağıran bir erkek sesi sonlandırdı.

''Selam Afrodit kulübesinin güzel sakinleri. İçinizden en güzelinizi alıp kahvaltıya götürmeye geldim!'' diye bağırdı Travis kulübemizin ortasında.

    Yatağımda doğrulup gözlerimi ovuşturarak şaşkınlıkla Travis'in bana sırıtan yüzüne baktım. Birkaç kız kıkırdadı ve Piper manalı manalı gülerek bana baktı. Kızardığımı hissettim.

''Burada ne işin var Travis?'' dedim sesimin biraz sinirli çıkmasını umarak.

    Çünkü ben kimseye sinirlenemezdim, hele ki Travis böyle bakarken... Ah, lanet olası hayran yanım, kes sesini!

   Piper'in yanındaki yatakta yatıyordum. Yataktan doğrulup kalktım ve kulübedeki fısıldaşmalara kulak asmadan Travis'i kolundan çekiştirerek kulübenin dışına çıkardım.

''Burada bekle beni!'' dedim aksiyetle.

''Nasıl istersen Afrodit kızı'' dedi ve ellerini iki yana açarak gülümsedi.

     Kıvırcık saçları dağınıktı ve Connor'unkinden daha uzun olduğu için alnına düşüyordu. Ve biliyor musunuz, gülümseyince de gamzeleri ortaya çıkıyor ve çok şirin oluyordu. Ve... Off, sanırım yine başladım...

Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|Where stories live. Discover now