9- Yarış

10.3K 635 226
                                    

-Medya, Hazel ve Nico idi, sonra ben Paint'in ilahi gücünü kullanıp Miranda yapmaya çalışırken azıcık batırmış olabilirim resmi msksjdjdd-

/ / / Nico / / /

''Teşekkür ederim Nico'' diye mırıldandı.

    Ceketimin içinde kaybolan yavru bir kediye benziyordu. Burnu soğuğun etkisiyle pembeleşmişti. Cekete biraz daha sarıldı ve burnunu kapatacak şekilde içine gömüldü. Bu haliyle o kadar sevimli görünüyordu ki. Yani düşünün, bana bile sevimli geliyordu ki ben cehennem tazıları hariç hiçbir şeyi sevimli bulmam. Sonra kendi kendime şöyle düşündüm, ''Bir daha kimseye ceketini verme yoksa kendi kıçın donuyor Nico...''

    Bir süre kısık gözlerle yıldızları izledi. Ben de onu izledim, çünkü gözleri yıldızlardan daha ilgi çekici gelmişti birden. Sonra o gözler yavaşça kapanmaya başladı ve soluk alış - verişi derinleşti. Bir süre boyunca bu halde çimenlerde oturduk. Onun rahatını bozmamak için hareket etmek istemedim.

''Miranda?'' diye seslendim.

    Ses yok.

''Hey, sen uyudun mu?''

    Ses yok.

''Ah, pekala'' diye mırıldandım uyuduğuna emin olunca.

   Onu yavaşça omzumdan kaldırdım. Başı öne düştü. Önce onun nazikçe yere uzanmasını sağladım. Ardından ayağa kalkarak onu kucağıma aldım ve ormanın dışına doğru yürümeye başladım. Miranda normalden bayağı çelimsiz ve sıska bir kız olduğu için onu kolayca taşıyabiliyordum. Ay ışığı yüzüne vurunca istemsizce gözlerim ona kaydı ve yüzünü incelemeye başladım.

     Upuzun, siyah kirpikleri, ince, biçimli kaşları, küçücük bir burnu ve küçük, kırmızı dudakları vardı. Defalarca içten içe söylediğim gibi bir kez daha onun normal güzelden biraz daha güzel olduğunu kabul ettim. Nefes alış - verişi çok derindi ve birden kesik kesik gelmeye başladı. Bir iki kez başını sağa sola salladı ve yana çevirip göğsüme yaslandı. Aynı anda kendimi çok, hemde çok kötü, tuhaf ve garip hissettim ve... Adını bilmiyorum bunun, çünkü ilk kez oluyordu.

    Ormanın çıkışındaydım ki aklıma bir şey geldi. Ya bizi bu halde biri görürse - hele ki Afrodit çocukları falan, hiç çekilmez gece gece -  ne halt edecektik? Gerçi gecenin bu saatinde ormana gelen başka bir gerizekalı olmazdı bizden başka, ama yine de işi sağlama alıp gölge yolculuğu yapmaya karar verdim. Parmaklarımı yokladım. Evet, kurukafalı yüzük oradaydı. Hızlıca dokundum ve Hades kulübesinde olduğumu hayal edip gözlerimi kapattım.

    Birkaç saniye sonra gözlerimi açınca kucağımdaki hala uyuyan Miranda ile birlikte kulübenin ortasında buldum kendimi. Flynn en köşedeki yatakta, çoktan derin bir uykuya dalmıştı. Ona aldırmadan Miranda'yı yatağına yatırdım. Ceketi de çıkarmadım, zaten yeterince üşümüş olmalıydı. Yatağında kıpırdandı ve bir şeyler mırıldanarak yan döndü. Yatağın önüne çömelerek siyah Converse'lerinin bağcıklarını çözmeye başladım. İki ayakkabıyı da çözdükten sonra yavaşça ayakkabıları çıkardım. Minicik, beyaz ayakları vardı. İstemeden de olsa sırıttım. Çoğu kişinin aksine kötü ve korkunç değil de iyi niyetli biri olduğumu kendime ispat ettim böylece.

    Birkaç kez daha kıpırdandıktan sonra siyah bir pike alıp üzerini örttüm. Anında pikeyi kendine çekip sarıldı. Kesinlikle çok üşümüştü, yavru kedi gibi demiştim işte...

   Hızlıca tişörtümü çıkardım ve yavaşça kendimi yatağıma bıraktım. Yarın akşam bayrak yakalamaca oynanacaktı, bu yüzden güzel bir uyku çekmek istiyordum. Avcılarla 57. maçımızı yapacaktık ve daha önce bunu bir kez yaptığımda, sonu güzel bitmemişti. Hele ki bu oyunu en çok da avcılara karşı kazanmak istiyordum, pislik kızlar... Onlardan ciddi anlamda hiç hoşlanmıyordum.

Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|Where stories live. Discover now