| SUGARMAN | 2+ DEVAM EDECEĞİM KISIM

6.1K 421 208
                                    



Gördüğüm son şey diye bitirip bayılmak isterdim lakin orospu çocukları ne beni bayıltacak kadar dövmüşlerdi ne de öldürmüşlerdi. Gece siyahtı, onlar siyahtı fakat zihnim ilk defa siyahı kucaklamamıştı.

Ben, koskoca Min Yoongi, tek bir isimle insanların korkmasına neden olan Suga lakabına sahip ben; karanlığı reddetmiştim. Bedenim mazoşist gibi acıya bayılmıştı, lakin ben hiç sevmemiştim. Son tekmede karnıma geldiğinde, nefessiz kalmış küçük dolgun dudaklarımı aralamış ve oksijen için çığlık atmıştım. Arkalarını dönüp gitmeden önce "Seni bulduk Suga. Bu bir uyarı!" Dediler ve her şey bitmişti.

Sadece bu gecelikti.

Ama hikayeye tam olarak buradan başlamayacaktım. Kısaca beni çok pis dövmüşlerdi. Yani öyle böyle değil. Bir ara nereden bulduklarını anlamadığım lanet demir bir çubuk bile girmişti. Acımasız insanlar, dünyanın en umursamaz mavi saçlı çocuğuna bulaşmışlardı. Bedenim acıyı sonuna kadar hissetmek için yerde belkide yarım saat uzanmıştı. Nefes almaya başladığımda ise ayağa kalkmış ve Jungkook'un evine topallıya topallıya, ufak adımlar atarak bulmaya çalışmıştım. Bir ara apartmanı geçtiğimde ise lanet okuya okuya geri dönmek zorunda kalmıştım. Neyse işte yaşıyordum ben, Min Yoongi yaşıyordu şerefsiz ibneler! Herkese inat yaşayacaktım!

Ama devam edeceğim kısım burası da değildi. Dövülmeden öncesine hatta sikik saatlerce yanan evimden öncesine gidelim. Külüstür denmesine ramak kalmış, eski model modifiye edilmiş güçlü motorlu arabamın kaputuna otururken sıcaktan bir kere daha neden nefret ettiğimi hatırlamıştım. Arabada durmak daha fenaydı! Jungkook'ta sürücü koltuğunun kapısını açıp tek ayağını dışarı çıkarmıştı.

"Galiba buharlaşmaya başladım." Diye mızmızlandığında ona öfkeyle bakmıştım. "Bana bu lanet hapishanenin önüne neden geldiğimizi tekrar açıklar mısın? Çünkü hangi sikik herifi bekliyorsak geleceği yok gibi." Dedim kızgınlığımı dışarı vurup.

Bana gözlerini tepemizdeki güneşten dolayı kısarak bakmıştı. Tam cevap vereceği sırada dakikalardır önünde beklediğimiz hapishane kapısı iğrenç bir sesle açılmıştı. Aslında beklediğimiz yer hapishanenin arkasıydı çünkü biz mahkum ziyaretine gelmemiştik. Kefareti ödenen mahkumu karşılamaya gelmiştik.

Oldukça uzun boylu, esmerleşmiş tenliydi. Güneşten hiç rahatsız olmadan metal kapının içerideki görevli tarafından açılmasıyla çıkışını izlemiştim. Belki dayaktan bayılmamıştım fakat şu an şaşkınlıktan bayılabilirdim. "Galiba o bahsettiğin sikik herif benim, mavi kafa." Dediğinde sesi oldukça kalındı. Benimkinden bile kalındı. Arabaya yaklaştıkça sanki daha da büyümüştü. Boyu kesinlikle 1.80'den uzundu.

"Vay, bu hayvan herifin adı ne?" Dedim, tamamen onu kızdırmak amaçlı. Saçlarımla kinayeli konuşulmasından nefret ederdim. Cevabı Jungkook'tan beklerken uzun boylu cevaplamıştı. Ses tonunda hiçbir öfke veyahut his yoktu. Çok rahattı. Adam hapishaneden çıkmıştı be! Benim gibi serseriyi sikine bile takmazdı.

Yüzlerimiz eşitlenene kadar eğilmişti. "Adım Namjoon ama bana kısaca Tanrı diyebilirsin." Dedi ve saçlarımı karıştırıp izin almadan arabanın arka koltuğuna yayılmıştı. Ona imrenmiştim. İstesem Namjoon'u arabaya almayabilirdim ama öyle bir tehlike yayıyorduki sanki "hayır binemezsin" dersem beni orada tek hamleyle bitirip arabayı alıp gider gibiydi. Şöför koltuğuna sertçe oturduğumda bu arabanın benim oluğunu ona açıkça belli etmiştim. Arkaya kısa bir bakış atıp "Bana da kısaca Suga diyebilirsin." Dedim ama o tamamen yayılmış bir durumda gözleri kapalı duruyordu.

Jungkook'a baktığımda ise bana alayla bakıyordu. "Tamam sikik herifler burada ne halt dönüyor bilmiyorum ama-" dedim umursamazca ve omuz silkip direksiyonu kavradım. "Sadece şimdi nereye gideceğimizi söyleyin."

Jungkook bana dönerken yüzünde o tavşan dişlerini çıkaracak bir sırıtış oluşmuştu. "Küçükken hep gitmek istediğimiz bara sür." Dedi ve arkasına yaslandı. Hapishane neredeyse Kore'nin dışındaydı ve şehir merkezine kadar uzun bir yol vardı. Ortaokulun sonuna kadar Jungkook, Chanyeol ve Hoseok beraber takılırdık. Ama sonra ben ailem dolayısıyla Çin'e taşınmak zorunda kalmıştım. Şimdi ise lise sonu okumaya tekrar Kore'ye dönmüştüm. Bir yıl sınıfta kalmıştım ve 19 yaşında olduğum için tamamen özgürdüm.

WINGS'e geldiğimizde radyoyu kapatıp hızlıca arabadan inmiştim. Yolculuk güzeldi lakin 2 saatten fazladır sürüyordum ve bu kadarı yeterdi. Kesinlikle bir içkiye ihtiyacım vardı. Kapının sert kapanışıyla uyuyan Tanrı sonunda gözlerini açmıştı. Jungkook'ta sonunda indiğinde gözlerim Namjoon'da takılı kalmıştı. Gözlerini kapatıp kafasını yukarı kaldırmıştı. Havayı zevkle soluyordu. Bende onun gördüğü şeyi görebilmek adına gökyüzüne bakmıştım ama bir bok yoktu. Daha yıldızlar bile çıkmamıştı.

İçeri Kook'la girdiğimde bar daha dolup taşmamıştı. Buraya küçükken gerçekten girmek isterdik. Güzel kızlar ve erkekler oluyordu fakat o zamanlar tek istediğimiz havalı olmaktı. Tehlikenin kokusunu almazdık. Jungkook nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde hiç sınıfta kalmamıştı ve derslerinde oldukça iyiydi. Serseriliğimiz dışında ikimizde birbirimize hiç benzemezdik. Bu iyiydi. En azından onun başarılarıyla sevinebilirdim.

Siyah deri U şeklindeki masaya yaklaştığımızda ilk ayağa kalkan Hoseok'tu. "Naber kızlar?" Diye ortaya abartı bir sevinçle soru attığımda Hoseok bana sarılmıştı. "Kaç yıl oldu? Çin seni hiç değiştirmemiş Yoongi." Dediğinde sözler yerine sadece daha sıkı sarılmıştım. Benden ayrıldığında aynı sarılışı Namjoon'a da vermişti.

Kimdi lan bu Namjoon?

Kendimi koltuğa attığımda yanıma Jungkook oturmuştu. Diğer yanıma da Hoseok. Namjoon biraz mesafeyle Kook'un yanındaydı. Hoseok heyecanla konuşmuştu. "Joon, ne oldu da çıkabildin? Hala anlayabilmiş değilim. Sadece Kook bu barın konumunu atıp gelin dedi."

Kook sıkıntıyla nefesini vermişti. "Tae'ye ve salak Jimin'e de söylemiştim ama daha gelmemişler." Dediğinde daha fazla konuşmasına izin vermeyip söze atlamıştım. "Du-Dur. Onlar kim?" Dedim merakla. Bensiz geçirdikleri senelerde neler olduğunu bilmek istiyordum. Kook umursamazca "Taehyung sınıftan arkadaşım ve-" devam edemeden Hoseok lafını kesmişti. "Arkadaş mı? Taehyung, Jungkook'un sevgilisi." Demişti.

Gözlerim büyürken neden bana daha önce bahsetmediğini merak etmiştim. "Sevgilim değil! Sadece hayatımda kendine yer edindi o kadar." Dedi, ama yakınımda olduğundan yanaklarının çok ama çok az kızardığından emindim. Ben yokken hayatına bir kişi daha girmişti. Ona değer veriyor olması iyi bir şeydi ama kıskanmadan duramıyordum.

"Jimin de kardeşim." Dediği anda onu omuzlarından ittirmiştim. "Sevgilini saklamana bir şey demiyorum fakat  kardeşin. Kardeşin olmadığına eminim!" Dedim sinirlenerek. Ellerini ben suçsuzum dercesine havaya kaldırırken "Üvey. Ailem boşandıktan sonra annem ve babam kendi başıma yaşıyacaksam üvey kardeşimle yaşayacağımı söyledi. Anneminkinin oğlu. Yanlarında çocuk istemediklerinden Jimin'le yaşamak zorundayım." Dedi, suratı düşerken. Ondan pek hoşlanmıyor gözüküyordu. Normal olarakta hoşlanmaması gerekiyordu zaten. İyi anlaşsalardı anormal olurdu.

"Ee ondan kurtulsana." Dedim, çok normal bir şeymiş gibi. "Yoongi, işler düşündüğün gibi değil. Burada değildin. Ayrıca Tae sevgilim falan değil!" Dediğinde acı gerçekle çarpılmıştım. Sinirleniyordum. "Anlamıyorum. İstersen senin yerine ben kurtulurum Jimin'den." Dedim. İstemesi yeterdi. Onun için gözümü kırpmadan yapardım. Bir an da gülmeye başlamıştı. "Siktir git Yoongi. Sanki daha önce adam öldürmüşsün gibi konuşma." Dedi ve daha acı bir gerçekle dövüldüm. Jungkook'ta onsuz geçirdiğim senelerde yoktu. Bulaştığım belalardan haberi falan yoktu. Beni sadece umursamaz bir serseri olarak görüyordu. Tıpkı en son gördüğü zamanki gibi.

Bende sinirle güldüm.

" Dövmeli Joon için ticci_work_ kalp ^-^ "

SUGARMAN | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin