Bölüm 3

4.7K 561 843
                                    

Louis'nin, eve nasıl böyle hızlı gelebildiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Luke'un kitaplarıyla birlikte Frank'i de satın almış, yürüyerek 15 dakikada geldiği yoldan sadece 5 dakikada eve geri dönmüştü.

Eve girdiğinde Luke televizyon başındaki koltukta oturuyordu. "Hoş geldin amele!" diye dalga geçti gülerek. Ama Louis onu algılayamayacak kadar şaşkındı. İstediği kitapların olduğu poşeti hemen onun eline tutuşturdu ve Frank'i de alarak Luke'un yanına oturdu.

"Durun durun, gözyaşlarımı tutamıyorum." dedi Luke. "Louis Tomlinson kitap okumak için heyecanla eve mi geldi? Yoksa hayal mi görüyorum?"
Louis onun şakalarıyla vakit kaybetmek istemeksizin ona döndü. "Luke, bu kitap bana yazılmış."

Luke güldü. "9 yaşımda, Şeker Portakalı'nı okuduğumda ben de böyle demiştim. Romanlar insanda böyle hisler bırakır Lou, okudukça alışacaksın." dediğinde Louis dayanamayarak onun ağzına vurdu. "Bi dinlesene adam!" dedi yüksek sesle. "Bu kitap cidden bana yazılmış. Eski sevgilim tarafından."

Sonunda ilgisini çekmiş olacak ki, Luke kitabı onun elinden aldı ve incelemeye başladı. Tıpkı Louis'nin yaptığı gibi önce kapağına ve yazarın adına göz attı, ardından arkasındaki açıklamayı okudu. "Lanet olsun Louis, Frank sana mı yazıldı gerçekten? O herif sen miydin? Eski sevgilin Harry Styles mı?"

Luke'un cümlesinden kitabı ilk kez görmediği anlaşılıyordu. "Ona ben Harry derdim." diye mırıldandı Louis kendi kendine. "Bu kitap hakkında ne biliyorsun? Anlat hemen."

"Yazarının bu kitapla ünlü olduğunu biliyorum. Her yerde, herkes Frank'ten bahsediyor. Ben de ilk fırsatta okuyacaktım. Çocuk Kalbi kitabı gibi günlük tarzında yazıldığını duymuştum. John Green bu kitap hakkında 'Enteresan bir yazım tekniği ve mükemmel bir kalp sızısı' diyor."

Louis biraz durdu. Hayatında her şey bu kadar yolundayken, bu kitabı okumaya hazır mıydı? Hayır.

Yine de kitabı Luke'dan aldı. Luke onun ellerinin titrediğini hemen fark etti. "Louis, bana Harry'den hiç bahsetmemiştin. Anlatsana, neler oldu?" dedi merakla. Louis'nin gözleri, kitap kapağındaki mavi gözlerle bakışmaktaydı. "Şuan konuşmak istemiyorum Luke." dedi. "Yalnız kalmaya ihtiyacım var."

Yavaş adımlarla odasına ilerledi. Dizlerini hissetmiyordu. Cidden. İçinde tuhaf bir his vardı. Sanki yeniden 16 yaşındaydı.

Kendini yatağa zor attı. Arkasına yaslanmayı ya da rahat oturmayı dert etmedi. Anlamsız bir heyecanla ilk sayfayı açtı.

13 Ekim 2001

Kendimi biraz hasta gibi hissediyorum. Belki senin bana yardımın olur.

Ben kim miyim? Ben senin yeni arkadaşınım. Adım Harold. Tüm hayatım boyunca ilk defa bugün birisiyle konuşmaya ihtiyaç duydum. İlk kez birilerine günümü anlatasım geldi. Ama kimsem yoktu ve o an seni buldum. Çatı katındaki kolilerden birinde öylece duruyordun, ben de insanlara anlatamadığımı deftere anlatabileceğimi hissettim.

Sen bir günlük değilsin. Sana her gün yazmayacağım. Sadece kalbim ne zaman böyle çarparsa, o zaman sohbet edeceğiz.

Bugün birini gördüm. Masmavi gözleri vardı. Kırmızı dudakları, gölgeli bakışları... Ama bu "Onu görür görmez ona aşık oldum" tarzında bir şey değil. Bu farklı. Onu, sınıfta gördüm. Ve o ilgimi çekti. Çünkü o şu ana kadar gördüğüm her erkekten daha farklı.

Üzerinde gri bir hırka vardı. Gözleri farklı bakıyordu. Yardım ister gibi. Veya bana bir şeyler anlatır gibi. Bilmiyorum. Vardı işte bir şeyler. Beni ona çeken bir şeyler vardı.

Bir şekilde ulaşacağım ona, biliyorum. Çünkü bence o da ulaşmamı istiyor.

Niye bunları yazma ihtiyacı duyduğumu bile bilmiyorum.

Ama bugünü de, onu da unutmak istemiyorum.

Louis kitabı hızla kapattı ve yatağına bıraktı. Harry ona günlük gibi bir şeyle uğraştığını söylemişti. Louis defalarca okumak istemişti ama Harry ona "Çaresiz kalmazsam okumayacaksın." demişti. Şimdi çaresiz miydi?

Bu sayfa, onun Louis hakkında ilk izlenimiydi. Kitabın sonunu okumak istedi. Kendisi hakkındaki son görüşünü görmek istedi ama buna gücü yoktu. Louis'yi Louis yapan adamın, ondan nefret edişini okuyamazdı.

Uzun bir süre, yüzünü ellerinin arasına almış bir şekilde oturdu. Ne kadarını yazmıştı acaba? Hikayelerinin ne kadarını kelimelere dökebilmişti? Harry'nin Louis'ye yazdığı şiirler de var mıydı kitapta, Louis'nin Harry'e yazdığı şarkılar da var mıydı?

Bilmiyordu. Kitabı okumayı deliler gibi istiyordu ama bu kitabı okursa, yıllar içinde bastırıp yok ettiği geçmişi tekrar karşısına çıkacaktı.

Luke koltuk altı değneklerinin yardımıyla zar zor yanına geldi. Tabletini de kolunun altına sıkıştırmıştı. "Yakışıklı adammış." diyerek girdi içeri.

Louis gözlerini ona çevirdi. "Nereden biliyorsun?" diye sordu. Luke gülerek yanına oturdu. "İnternet diye bir şey var, mağara adamı." dedi. "Onu görmek ister misin?"

Louis hayır demek istedi. Ama dili ona ihanet etti ve dudaklarından "Evet." kelimesi döküldü. Luke tabletinin kilidini açtı, internete Harold Edward Styles yazıp çıkan sonuçları görmesi için ona verdi.

Louis ilk resme özlemle baktı. Yaşı büyüse de bebeksi yüzü neredeyse hiç değişmemişti. Sadece saçları uzamış, boynuna ulaşmıştı. Gülümsemesi bile aynıydı. Gözleri kısılmış, gamzeleri belirginleşmişti. Tek fark artık başkalarına gülüyor olmasıydı.

Bir eli onun ekrandaki güzel yüzünde gezinirken, gözlerinin dolduğunu hissetti. Boğazında yutkunmasını bile engelleyen kocaman bir yumru vardı ve o kendi bedeni tarafından öldürülüyor gibiydi.

"Aa, gel buraya! Sakın ağlama." dedi Luke onu kendine çekerken. Ama kendisini tutması mümkün değildi. 14 yıldır ilk defa o yıllara ait bir parça görüyordu ve o da onun en değerli parçasıydı.

Luke ona sarılırken Louis elindeki tablete sarıldı. Derin nefes almaya çalıştı. Ama sanki biri onu boğuyor gibiydi. Biri boğazını sıkıyor ve nefes almasını engelliyor gibi. Sadece resmini görmekle bu kadar mahvolacağını hiç tahmin etmemişti.

O Louis'nin kendinden nefret etme sebebiydi. Ve kendini sevme sebebi.

Onun da kitapta yazdığı şekliyle, bu onların aşkı gibiydi, sonsuz ve derin.

FRANKWhere stories live. Discover now