Bölüm 8

4.3K 544 664
                                    

01 Şubat 2002, Doncaster

"Sonra ben de peşinden gittim ama göremedim. Koştum yakalayamadım. Birden hava karardı. Yağmur yağmaya başladı..."

Bailey nefes almadan rüyasını anlatıyordu ama Olly artık bunalmış, atkısını onun ağzına sararak onu susturmuştu. "Çenene sıçsınlar, Bailey. Rüyamı özet geçeceğim dedin, 10 dakika oldu. 10 dakikalık özet mi olur?"

Harry onların kavga etmesine bakıp güldü. Çantasını toplamayı bitirmişti. Okuldaki dersler bitmişti ve Harry tüm gün Louis'yi görmediği için biraz mutsuzdu. Ama yeni bir gün yeni umutlar demekti. Ertesi gün görebileceğini umuyordu.

O sırada sınıfın kapısı açıldı ve Louis başını uzatıp içeri girdi. Sınıftaki diğer kişiler onu fark etmedi bile ama Bailey ile Olly dikkatle ona bakıyordu.

Louis "Harry." diye seslendi fısıltıyla. Sonra eliyle onu yanına çağırıp tekrar kapının dışına çıktı. Harry heyecandan tüm vücudunda kalbinin atışını hissedebiliyordu. Louis az önce onu mu çağırmıştı? Louis? Maskeli çocuk. Sürekli beni rahat bırak diyen Louis?

Ayağa kalkıp üstündekileri düzeltti. Saçlarını kabarttı, sırtını dikleştirdi. Olly şaşkınca ona baktı. "Harold, kimdi bu?" diye sordu. Harry gülümsedi. "Bundan sonra benim adım Harry. Harold değil."

Arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında kapıyı açtı, dışarı çıktı. Louis onu kapının önünde bekliyordu. Elleri ceplerindeydi, duvara yaslanmıştı. "Nasılsın?"

"İyiyim tabi ki!" dedi etrafına gülücekler saçarak. "Beni yanına çağırdın. Hem de ilk defa! Nasıl iyi olmam?"

Louis onun bu kadar heyecanlanmasına istemsizce gülümsedi ve Harry bir çığlığı bastırmak ister gibi eliyle ağzını kapattı. "Bak az önce bana gülümsedin. Yemin ederim ağlayacağım!"

"Sakinleşecek misin yoksa gideyim mi?" dedi Louis gözlerini devirerek. Harry hemen boğazını temizledi. "Tamam tamam." dedi ve ağzına hayali bir fermuar çekti. "Bak sustum. Seni dinliyorum."

Louis ufak adımlar atmaya başlayınca Harry de onunla birlikte yürüdü. Dışarıdan bakılınca Louis'ye musallat olmuş bir baş belası gibi görünüyor olabilirdi ama ikisi de Louis'nin bu durumdan memnun olduğunu biliyordu.

"Bugün senin doğum gününmüş, onu kutlamak istedim." dedi Louis kütüphanenin kapısından içeri girerken. Harry de onun arkasından içeri girdi ve masanın üzerinde duran hazır keke bakıp ufak çaplı bir şok geçirdi.

"Biraz geç öğrendim, kantinde de sadece bu vardı. Yani pasta kesmek gibi olmaz herhalde ama ben de sana kek keseceğim işte."

Harry ağlamak istiyormuş gibi bir ifadeyle ona baktı. "Sen benim doğum günümü mü kutlayacaksın?" diye sordu. "Benden kurtulmak istediğini sanıyordum. Bunu yapacak mısın gerçekten?"

Louis omuz silkti. "Baktım senden kurtuluş yok, madem benim için bu kadar çabalıyor bari doğum gününü kutlayalım dedim."

Harry onun hiç beklemediği bir anda boynuna atladı "Teşekkür ederim!" diye bağırıp yanağını öptü. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim!"

Louis böyle ani bir yakınlaşma beklemediği için onu kendinden uzaklaştırdı ama Harry bunu umursamadan hoplaya zıplaya kekin başına geçti. "Biliyor musun, ben mozaik keki çok severim. Büyülü gibi gelir bana. Kakaolu kısmın sade kısma karışmaması harika!"

"Beğendiğine sevindim." dedi Louis. Biri için bunu yaptığına inanamıyordu ama Harry onun için o kadar uğraşıyordu ki, çabasını takdir etmesi gerekirdi.

Bulduğu her fırsatta Louis'yi güldürüyordu ve Louis'nin o aralar gülmeye çok ihtiyacı vardı.

İkisi de kekin başındayken Louis mum getirmeyi unuttuğunu fark etti. "Çakmak almıştım ama mumum yok. Çakmağa üfleyeceksin artık ne yapalım."

Harry sırıttı. "Ya sen böyle şirin şirin gidip kek almışsın, mumu almasan ne olur ki? Bana yaptın bunu ya bana! Artık beni kendinden uzaklaştırmıyorsun!"

Louis ona güldüğünde Harry sahte gözyaşlarını siliyor gibi yaptı. "Ve bana gülüyorsun, ölecek miyim acaba?"

Louis tam tekrar gülüyordu ki, kapının dışından bir kilit sesi geldi. Önce ikisi de anlayamadı, sonra Louis okulun çıkış saatinin geldiğini hatırladı. "Bizi buraya kilitlediler." dedi panikle. Kapıya vurmaya başladı. "Gitmeyin! Buradayız! Çıkarın bizi!"

O arka arkaya bağırıp vursa da kimse onları duymuyordu. Harry onun kriz geçiriyor gibi olduğunu fark edince hemen yanına gitti. "Louis, sakinleş." dedi endişeyle. Ama Louis bağırmaya devam etti. "Burada kalamayız! Eve gitmek zorundayım!"

Harry onu sarılarak geriye çekti. "Louis tamam, çıkacağız. Sakin ol yalvarırım, korkulacak bir şey yok ki."

"Bilmiyorsun!" diye bağırdı Louis. "Babamı tanımıyorsun, bilmiyorsun! Burada seninle olamam, eve gitmem lazım, beni mahveder!"

"Anlat o zaman. Neden böyle olduğunu anlat bana. Neden yüzünü o maskeyle kapattığını söyle. Gözlerinde görüyorum, anlatmak istiyorsun sen."

Louis yorgunca kendisini ona doğru bıraktı. Harry'nin onu tutup yere oturtmasına, kendisinin de yanına oturup elini tutmasına izin verdi. "Beni öldürür." diye fısıldadı. "Anlatamam, beni öldürür. Lütfen çıkar beni buradan."

"Bak, eşyalarım hala sınıfta. Olly ve Bailey ben olmadan okuldan çıkmaz, tamam mı? Mutlaka beni arayacaklardır. Bizi bulacaklar. Burada olduğumuzu anlayacaklar. Baban sana hiçbir şey yapmayacak."

Louis başını onun bacaklarına koyup yere uzandı. Harry ona yukarıdan baktı, sıcacık bir gülümseme bahşetti. "Sana dokunabilir miyim? Biraz yüzüne dokunabilir miyim?" diye sordu tüm masumluğuyla.

Mavi gözlerini onun gözlerine sabitlerken başını salladı. Harry elini dikkatlice onun yanağında gezdirirken, Louis gözlerini kapattı. "Şu hep bahsettiğin maskem var ya," dedi. "onu çıkartmayı başaracağını hissediyorum."

FRANKDove le storie prendono vita. Scoprilo ora